44. bölüm

442 49 3
                                    

Katherine'den

Gece huzursuz bir uykunun ardından sabah kapı sesiyle uyanmak biraz da olsa beni rahatlamıştı.

Direk yataktan çıkıp koşar adım kapıya yöneldim.

Kapıyı açtığımda karşımda birinin olmaması ürpermeme neden olmuştu.

"Kimse yok mu?"

Dışarıya doğru baktığımda kimseyi görememiştim.

"Şaka mı bu?"

O sırada ev telefonu çalmaya başlamıştı. Herneyse diyerek kapıyı kapadım ve evin içine doğru ilerleyip telefonu açtım.

"Efendim."

Telefonda hiç ses yoktu. Birkaç kez daha seslenmiş olsam da sinirle telefonu kapamıştım.

"Eğer bu bir şakaysa hiç komik değil."

İkinci kez kapı çaldığında korkuyla kapıya bakmıştım. Yavaş adımlarla o yöne ilerlemeye başladığımda arkamdan bir gölge geçtiğini fark etmiştim.

Hızla arkama döndüğümde hiçbir şey yoktu. Elime yandaki vazoyu almış olsam da bunun ne faydası olacağını düşünmeden edememiştim.

Kapı ikinci kez çaldı ama aldırış etmedim. Tam o anda karşımda bir insan figürü belirdi.

Birkaç saniye sonra onun kim olduğunu anladığımda ağzımdan büyük bir çığlık kaçmıştı.

O şey bana doğru gelirken yerimde kaskatı bir şekilde kalmıştım.

O şey neydi bilmiyorum ama Austin'e benzediği kesindi.

Arkadaki kapıdan birtakım sesler geliyordu ama şu an umrumda olan tek şey karşımdakiydi.

"Senin yüzünden öldüm Katherine. O yaratık beni senin yüzünden öldürdü."

"Ne yaratığı, sen neyden bahsediyorsun Austin." Sesimin titremesine engel olamamıştım.

"Merak etme bunun intikamını alacağım senden."

Bana doğru geldiği sıra birisi Katherine eğil diye bağırmıştı. Nedense bu emre uyup eğildim ve birkaç silah sesi doldu kulağıma. Sonrasında karşımdaki her neyse kaybolmuştu.

Arkama baktığımda Alan ile göz göze gelmiştim. Elinde büyükçe bir tüfek vardı ve gözleri ile beni süzüyordu.

"İyi misin?"

"O... o şeyde neydi öyle ve sen..." konuşamıyordum.

"Sanırım bir şeyleri sana anlatma zamanım geldi."

...

"Hayalet mi? Sen az önce hayalet mi dedin?"

"Katherine onu kendi gözlerin ile gördün, bir hayalet olduğuna inanmak zor mu geliyor?"

Kafamı anlamadığımı belirten bir şekilde iki yana sallamıştım.

"Sen ona naptın?"

"Bir süreliğine bedenini parçaladım. Ama tekrar geri gelecek ve daha kızgın olacak."

"Sen nesin böyle? FBI ajanlarının böyle şeyler yaptığını sanmıyorum."

"Kimliğim konusunda yalan söyledim, bir avcıyım ama şu klasik avcılardan değil. Yaratık avlıyorum."

"Yaratık? Günüm daha ne kadar berbat olabilir ki..."

"Sana saldıran şey de bir yaratıktı. Seni yemeye çalışan bir yaratık. Sonra da Austin'e saldırdı."

"Austin suçlunun ben oluğumu söyledi."

"Yaratık Austin'i seviyordu ve onun sana tekrar dönmesini yediremedi. Onu öldürdü ve sıra tekrar sana geldi ama onu engelledik."

"Engellemekten kastettiğin şey?"

"Öldürmek." Dediğinde yine içimden garip bir his geçmişti.

"Peki bana söylemek istediğin başka ne var? Daha ne gibi yalanlar söyledin."

"İsmim Alan değil, Dean. Dean Winchester. Geldiğimiz andan itibaren yaratıkları avlıyoruz ve kasabanızda fazlaca yaratık var."

"Ben... Ben sanırım deliriyorum."

"Zamanla alışırsın. Şimdilik bana delirmemiş halinle lazımsın Katherine. Bak normalde hayalet olaylarında ölen kişinin cesedini yakmak ruhu huzura kavuşturur ama anlaşılan Austin için bu geçerli olmamış."

"Onun cesedini mi yaktınız?"

Ağzım beş karış açıldığında Alan... şey yani Dean gayet normal bir şey söylermiş gibi bana bakmayı sürdürmüştü.

"Prosedürler böyle. Ama işe yaramadığına göre ona ait olan bir şeyler var mı sende? İyi düşünmeni istiyorum çünkü bu kısım çok önemli."

"O öldüğü zaman kolyesini almıştım."

"Kolye nerede?"

"Normalde boynumda taşırdım ama birkaç gün önce kaybettim ve bulamıyorum."

"Harika." Dedi Dean sinirle koltuktan kalkarken. "İşimi daha da kolay hale getiremezdin cidden..."

...

Hunt You DownHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin