55. bölüm

332 46 3
                                    

Malia'dan

Odada üstümü değişip salona döndüğümde Kai elinde iki kahve bardağı ile yanıma gelmişti.

"İyi misin?"

Kafamı olumlu anlamda sallayıp koltuğa çöküp oturdum. Ardından Kai'nin uzattığı bardağı elime aldım.

"Konuşmak istemezsen anlarım."

"İstemiyorum."

Yan taraftaki örtüyü alıp üstüme sardı, sonrasında da yanıma oturdu.

Beni izlemesi hoşuma gitmiyordu. Onu evde de istemiyordum aslında.

Ama yanımda olmasına ihtiyaç duyuyordum.

"Soğutmadan kahveni iç."

"Bana karışma."

Sesimdeki ton hiç hoşuma gitmemişti. Ona fazlaca sinirliydim.

Belki de içten içe hala beni bırakıp gideceği düşüncesini sindirememiştim.

Kahve bardağını yana bırakıp koltuktan kalktım ama kolumu tutup beni durdurmuştu.

"Malia şunu yapma."

"Yalnız kalmak istiyorum, kapının yerini biliyorsun."

Hala kolumu bırakmamıştı.

"Kai pençelerim var bunu biliyorsun değil mi?"

"Onları bana karşı kullanmayacağını biliyorum, şimdi şuraya otur."

Kolumu sinirle çekip tekrar koltuğa oturmuştum. Kai o sıra kahve bardağını zorla elime tutuşturdu.

"Yaran geçti mi?"

Göz ucuyla ayak bileğime bakmıştım.

"İyileşmiş. Beni merak etmene gerek yok, kendi kendime şu ana kadar iyi idare ettim."

Elimdeki bardaktan birkaç yudum kahve içtim. Sonrasında bardağı tekrar sehpaya bıraktım.

"Peki şimdi ne olacak?" Dedim Kai'yi süzerek. "Dean olanları öğrendi."

"Sana zarar vermez. Bunun sözünü verdi."

"Nedense gün geçtikçe bu durum içini yiyip bitirecek ve sonunda kafama bir kurşun sıkacak gibi hissediyorum ve ben genelde hislerimde yanılmam."

"Buna izin vermem."

"Senden izin istemeyecektir."

Elindeki kahveyi bırakıp bana daha da yaklaşmıştı. Sonrasında bir elini yüzüme yerleştirip ıslak saçlarımı geriye doğru aldı.

"Birazcık olumlu düşünsen nasıl olur?"

Dudaklarını bana yaklaştırdığında ondan uzaklaşmıştım.

"Uykum var, uyusam iyi olacak."

"Seninle geleyim."

"Kai anlamıyor musun yoksa anlamazlıktan mı geliyorsun? Seni yanımda  istemiyorum. İs te mi yo rum. Daha açık nasıl anlatabilirim acaba?"

"Yüzsüz bir insanım, umrumda değil."

Oflamalar eşliğinde odama doğru ilerlemeye başlamıştım. Israrla peşimden geliyordu.

"Odama girersen seni öldürürüm."

Odanın kapısının kapamaya çalıştığımda çoktan içeriye girmişti.

"Öldür o zaman."

"Keşke o gün seni aramamış olsaydım, şu yaratık bana saldırdığı gün. Sırf bu yüzden kasabada kalmaya devam ettiniz, ne güzel gidecektin ve senden kurtulacaktım."

Kendimi yatağa bıraktığımda karşımda durup bana bakıyordu öylece.

"Her neyse, gördüğüm kadarıyla iyisin. Gitme vaktim gelmiş."

Sinirle odadan çıktığında kendimi son derece kötü hissetmiştim. Benim yaşadığım şeyleri bir nebze de olsa anlaman gerekiyordu üzgünüm. Ayrıca yeniden bana umut verip çekip gitmeni izlemek istemiyorum. Bunu ikinci kez yapamam.

Yatak örtüsünü üstüme çekip kafamı yastığıma koydum.

Uyumak istiyordum, bu şeyler ağır gelmeye başlamıştı bana.

Ama o anda odanın kapısı tekrar açıldı.

"Hala gitmedin mi?"

"Söylediğin şeylerde haklısın, diyebileceğim bir şey yok. Beni istememekte de haklısın. Yine de bana haksızlık etmemelisin. Sana destek olmaya çalışıyorum, başka bir niyetim yok."

"Açıkçası umrumda değil. Çünkü umrumda olursa yanımda kalmana izin veririm. İzin vermek istemiyorum."

Karşımdaki sandalyeye çöküp oturmuştu. Onu görmemek adına gözlerimi kapadım.

"Canını yaktım değil mi?"

"Canımı daha önce kimse senin kadar yakmamıştı. Duymak istediğin buysa söyleyeyim Kai. Duygusal şeyler konusunda berbatım, beni daha da berbat hale getirdin. Şimdi çeneni kapatacaksan uyuyacağım."

"Tamam... Seni izliyor olacağım."

Gözlerimi birkaç saniyeliğine açıp onunla göz göze geldikten sonra tekrar kapamıştım.

"Bende gitmeni diliyor olacağım."

...

Hunt You DownHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin