Doğu asya mitolojisinde ki en ünlü canlı olan kuşlardır Jian kuşları. Bu kuşlar başta tektir.. Lâkin o denli güzel ve güçlüdürler ki Anka Kral buna göz yumamaz.. Zira goklerin hakimiyeti onda olmalıdır.. İkıye ayırır bütün kuşları. Böylece bir daha cennete uçamaz hiçbiri. Zira tek kanatla uçmak imkansızdır..
Lâkin diğer yarısını bulan Jian usulca aşık olduğu canlıya dayanarak kanat çırpar. Ikiside tek kanatlı olan bu canlılar birbirlerinden destek alarak yeniden cennete uçarlar.
Jianlar cennete ulaşabilmek için diğer yarılarını, aşkı bulmaları gerekir.
Saçları örgü halde omzunda duran genç kız koridorun kolonları arasından izledi uçan kuşları..
Kendisi asla cennete ulaşamayacaktı.
Zira onun diğer yarısı yoktu.
Anka Kral onu ikiye ayırmak yerine iki kanadını da paramparça etmiş olsa gerekti.
Bahçeye çıkan genç kız güneşle gözlerini kısarken babasına baktı. Artık daha sakindi. Daha mutlu..
Usul usul ilerleyen genç kız babasına reverans yapıp oturdu karşısına. Arthur ise kızından küçük bir kucaklama daha beklemenin hata olduğunu varsaydı.
'Dün ki kaba davranışım için affedersin.'
Arthur çayını içerken homurdandı.
'Şikayetçi değildim.'
'Ama Kralı-'
Bir an duraksayan kız dilinde acı bir tad hissetti. Babasına baba diye seslenmediği için ne denli pişman olduğu gelmişti aklına. O cesede sarılıp baba diye haykırdığı an halen tazeydi ruhunda.. Sırf utandığı için yapmaktan vazgeçtiği bir çok şeyden biriydi adama baba demek. Lâkin hayat utanmak için çok kısaydı. Fazla kısa..
Bu defa pişmanlık istemiyordu.
'Baba.. Lordların karşısında seni utandırdım..'
Arthurun elinde ki çay fincanı masaya düşüp dökülürken etrafta ki hizmetliler ve muhafızlar dahi şaşkınca gerilemişlerdi. Uğultulu rüzgarın serinliği kızın ürpermesine sebep olmuştu..
Prenses.. Krala baba demişti.
Bu bir ilkti.
'Baba mı?'
Adamın lacivert gözleri irice açık dudakları kupkuruydu. Genç kızın yanakları kızarırken elbisesinin eteğini sıktı. Belki de dememeliydi..
'Kralım ben özür dilerim..'
Babasına bakan kız, adamın ne denli memnuniyetsizlikle dolu baktığını anladı. Adam ona Kral demesinden hep bu kadar nefret mi ediyordu? Vay canına.. Genç kız bunu asla farkına varmamıştı.
'Baba.'
Arthurun sesiyle irkildi kız.
'Efendim?'
Arthur utana sıkıla elini ensesine attı. Hana bu utangaç yönünü babasından aldığına artık emindi ki güldü.. Kızın sesi kısık, yanakları al aldı.
'Efendim babacım?'
Arthurun gözleri parlarken kıza bakıyordu. Uzun süredir diledigi şeyin gerçek olması adamı mutlu etmişti.
O bir Imparatordu. Sonsuz bir zenginliği, devasa toprakları ve kocaman bir gücü vardı.
Lâkin onu mutlu etmek sadece bu küçük kızın yapabileceği bir kaç şeye bağlıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vadedilmiş Cennet
RomanceHayatı birdaha yaşama şansınız olsaydı, yeniden kayan yıldızdan diler miydiniz aynı dileği? 'Sen Cehennemsin benim için.. Lâkin...' Kadının kelimelerinde ki pas adamın sol yanına saplanırken usulca zehirliyordu ruhunu. Hananın uzun elbisesinin etekl...