Akşam olmuş, herkes odasına çekilmiş iken sessizlik dile dolanan uğursuz ve çirkin bir şarkı misali dolanmıştı geceye.
Oswald içtiği şarapla hafif mahoş bir halde oturduğu koltukta eski bir melodi mırıldanıyordu. Bu şarkıyı ona küçük kız öğretmişti.
Kardelenlerle ilgili şarkının nakaratı adamın diline pelesenk olmuştu.
'Kardelen baktı güneşe, güneş güldü kardelene.. Öptü kardeleni kar taneleri, sanki kardelen onun için açmış gibi..'
Yıllar geçince anlamıştı ki adam.. Şarkı hic bir zaman doğa ana ile ilgili olmamıştı.
Şarkı her zaman trajik bir aşk hikayesi ile ilgili olmuştu.
'Aptal güneş..'
Sanırım onların hikayesinde kardelen Hana, güneş ise Oswald idi..
Kar ise olsa olsa Lucas olabilirdi.
Anı taşını masanın üzerine koyan adam usulca tebessüm etmişti.
Hana ona gülümserken usul usul..
Hana onun avuçlarına öpücükler kondururken..
Adam anı taşında ki sanrıya elini uzatırken sert elleri arasında yok olmuştu o silik tebessüm...
Gözyaşları gözlerini dolduran adam hıçkırıklarla ağlarken hırsla elinde ki şişeden bir yudum daha almıştı.
Sarsak adımlarla çıktığı koridorda asılı olan dev tabloda ki canlı renkler güneş vurmasından dolayı artık ilk gün ki kadar canlı değildi.
Daha silik, daha cansızdılar..
Tabloda oturan Hana ve ardında bekleyen Oswald resmi kıyafetler içerisindeydiler.
Bir sonra ki nesle aktarıcakları kraliyet portresi buydu.
Soluk ve cansız renklerle bezeli bu tabloydu tarihte onları kanıt olarak gösterecek...
Oswald sarsak adımlarına devam ederken usulca kendi bölümünden çıkmıştı.
Gittiği yer belliydi.
Dua sunağı bulunan odada ki tapınak heykelinin dibine oturan adam serzeniş dolu kelimelerle gevelemişti.
'Kızım.. Annen bu gün çok mutlu.'
Doğmamış bebek için yapılan anıtın dibinde ki Oswald sanki bir cevap almış gibi başını sallamıştı.
'Evet evet çok mutlu. Yeni bebeği ile- Ah!'
Adam hızla başını kaldırıp bebeğin anıtına bakmıştı.
'Seni unuttuğunu düşünme! Sadece.. Yaralarını sarmak istedi. Ona kızma bebeğim.. O.. O seni unutmadı.'
Anıtın arkasında oturan adam aniden duyduğu sesle susarken bu adım seslerini tanıyordu.
Nasıl tanımazdı ki?
Her gece yatak odasında onunla dans eden, koridorda onun peşinden gizli gizli gelip korkutmaya çalışan bu ayak seslerini nasıl tanımazdı?
Kadın usul usul gelirken üzerinde bulunan ince geceliğin üzerine lacivert pelerini almıştı.
Ona eşlik eden Luc ise üzerinde ki yaka bağları gevşek pijamanın üzerine hiç bir şey giymeden okyanusların ötesinde ki ülkesinin sıcak iklimini kanında taşıdığını kanıtlıyordu.
Hana yavaş bir şekilde anıtın önünde dururken Oswaldı farketmemişti.
Anıtın öteki tarafinda ki adamı farketmek imkansızdı.
'Bu Angel.. Benim kızım.'
Bir ad..
Bir ad vermişti Hana çocuklarına..
Oswaldın gözleri dolarken elini ağzına kapamıştı.
Hana anıtın önüne otururken Lucas da yanına oturmuştu.
'Çok afacan bi bebişti. Gece gündüz demez oynardı karnımda!'
Hana yüzünde kocaman bir tebessüm anıta bakıyordu.
Sol yanı parçalanıyordu kadının.
Geçmiş zaman eki kullanmak.. Hemde kendi yavrusu için bunu yapmak..
Boğazında ki yumru büyüyen kadın gözünden düşen yaşlara aldırmadı.
'Çok güzel bi kızdı Luc..'
Kadın ellerini göstererek devam etmişti.
'Çok küçüktü.. Ama çok güzeldi. Güzel koyu lacivert gözleri, kanların altından dahi belli olan güzel beyaz bir teni vardı. O küçüktü ama.. Tam bir savaşçı idi..'
Lucas gözünden düşen yaşa mani olamaz iken Hanaya yalandan omuz atmıştı.
'Tıpkı annesi gibi desene.'
Hana gülerken gözyaşları düşmeye devam ediyordu.
'Evet..'
Bir süre sessizlik devam ederken, ortamda ki uğursuz yasın havası cigerlere demir külçe olup yerleşmişti.
'Benim yüzümden..'
Hana fısıldarken Lucun gözyaşları düşmeye devam ediyordu.
Oswald ağzını iki eliyle kapayarak kıvranıyorken çığlıklarını durdurmak için savaşıyordu.
Hana iki elini yüzüne kaparken boğuk bağırışı iç parçalıyordu.
'Benim yüzümden!'
Luc hızla kadına sarılırken ağlıyordu.
'Şşş.. Hayır.. Hayır.. Senin yüzünden değildi-'
Hana Lucasın kollarına tutunurken attığı çığlık Oswaldın nefesini bir kez daha kesmişti.
'Oswaldı sevdiğim her hayat benim hatamdı! Ne acıdır ki onu sevmek işlediğim en güzel günahtır her yaşamda! Ah Yüce gökler! Ne olurdu sana aşık olsaydım!'
Lucas kızın saçlarını okşarken Oswald gözlerini sıkıca yummuştu.
Lucas duyduğu hıçkırık sesiyle anıtın ardına bakarken Oswaldın orada olduğunu farketmişti.
'Peki..'
Dedi Lucas..
'Bir kez daha hayatını yaşama imkanın olsa.. O zaman yine sever miydin onu?'
Hana duraksarken cevap vermemişti.
Verememişti.
Bir aziz göklere küser miydi?
Ya da bir kardelen güneşine?
Hepsi kaderin bir parçası iken kimin haddine idi ki küsmek elma ağacına?
Lucas cevabını alırken Oswald başını iki yana sallamıştı.
Aptal kardelen..
Aptal güneş..
Zavallı kar..
---------
Zac elinde ki hançeri sıkarken atının sırtında gerilemişti.
Tapınakta ki Baş Aziz tarafından ona verilen bu hançer yüzyıllar boyunca koruma altında olan kutsal bir nesneydi.
Safkan olmayan bir prensi duyunca tapınak son çare olarak kraliyet ailesine bu hançeri teslim etmeyi seçmişti.
Rivayet oydu ki ilk kralın kanını taşıyanın sıcak kalbi değdiğinde hançere, gökler bir dilek hakkı verecekti ona.
Lakin eğer ki saf değilse kalbi ve aşkı o vakit ise canı alınacaktır sadece.
Bu hançer ya sonu olacaktı Oswaldın ya da ikinci bir şansı.
Bunun başka bir yolu yoktu.
Bundan sonrası Oswaldın ruhu ve gökler arasında ki kumardan ibaretti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vadedilmiş Cennet
RomanceHayatı birdaha yaşama şansınız olsaydı, yeniden kayan yıldızdan diler miydiniz aynı dileği? 'Sen Cehennemsin benim için.. Lâkin...' Kadının kelimelerinde ki pas adamın sol yanına saplanırken usulca zehirliyordu ruhunu. Hananın uzun elbisesinin etekl...