11 - Yabancı Kız

376 30 65
                                    

Multimedya; Mevsim

İyi Okumalar 👻

Dolan gözlerimi umursamadan beyaz renkli mezar taşını yavaşça okşamaya devam ettim. Mezar taşının üzerinde yazan 'Miray Günday' yazısı kalbime bıçakları tekrar tekrar sokuyordu sanki.

Daha yarım saat önce bizimkilerle ayrılmıştık. Bende havanın kararmasına daha çok olduğunu fırsat bilip ablamın yanına gelmiştim.

Canımı asıl yakan olay ise onunla hiç tanışmamış olmamdı. Kavga eder miydik mesela? Ben onun kıyafetlerini çalar mıydım? Ya da o? Abim gibi mi yapardı? Babamın gitmesinden beni mi sorumlu tutardı?

"Hepiniz tek tek bıraktınız beni. Önce bir kere bile yüzüne karşı baba diyemediğim insan. Sonra sen. Sonra abim. Eğer annemde giderse yaşayamam abla. Tutunduğum tek dalım, yaslandığım tek dağım oyken bir de onun gitmesine dayanamam. Keşke yaşasaydın. Babam denilen o varlık o an abim yerine seni seçseydi keşke. Bilemem. Belki sende abim gibi onun gitmesinden beni sorumlu tutardın. Ya da bana destek olup benimle beraber ağlar benimle beraber gülerdin. Bilemem. Bildiğim tek şey yaşamanı istediğim. Keşke bir mucize olsa da yaşasan. Bir ablam olmasını o kadar çok isterdim ki. Dertlerimi paylaşabileceğim bir ablam olmasını. Gerçi ablam olmasa da kız kardeşim görevini Mevsim tamamıyla yerine getiriyor ama ne bileyim. Seninde yaşamanı isterdim" dedikten sonra gözümden akan bir damla yaşı daha sildim.

"Çok zor be abla. Annemsiz bu hayat çok zor. O kadar alışmışım ki ona. Şimdi okuldan eve geldiğimde annemi görememek çok can yakıcı. Bir şeyleri halletmeye çalışıyorum. İnsanlara karşı iyiyim dedikten sonra içimdeki fırtınaları saklamak o kadar zor ki" diyip yanağımdaki yaşları sildim ve devam ettim. Ağlamayı sevmiyordum.

"Kimseye de anlatamıyorum kendimi. Bu konuda çok beceriksizim. Biri bana ne olduğunu sorduğuna dilim kilitleniyor sanki. Ama konuşmaya başlayacak cesaretim geldiğinde bir daha da susmak bilmiyorum. Ne derdim varsa söylüyorum. Hatta bazen çok abartıyormuşum biliyor musun? Mevsim söylemişti" dedikten sonra ağzımdan bir hıçkırık daha çıktı.

"Seni bu toprağın altında değil de üstünde görmek isterdim. Çok isterdim. Şimdi mezar taşına değil de sana sarılmayı, toprağını değilde seni koklamaya o kadar isterdim ki..." dedikten sonra alayla güldüm. Gözlerimden akan yaşlara rağmen güldüm.

Acıma güldüm belki de... İmkansız bir şeyi istememe güldüm.

Kendime güldüm. Nasıl bu kadar acı çekerken hiçbir şey olmamış gibi davranışıma güldüm.

İnsanlara bir şey belli edemeyişime güldüm.

Babama güldüm sonra. Nasıl bırakmıştı beni. O da böyle gülmüş müydü acaba arkamdan?

Ağlamam gerekirken neden gülüyorum peki? Bir insan ablasının mezarına gelince güler miydi?

Ama gülmek istedim o an. Sadece gülmek. Gülerek acılarımı yitiririm sandım.

Ama olmadı.

Gülüşlerim yavaşça hıçkırıklara dönerken deliriyordum galiba.

Ama bence delirmek akıllı kalmaktan iyiydi. Çünkü delirdiğinde insanlar yaptığın şeylere bir bahane bulabiliyorlardı en azından.

Deli o zaten yapar diyip yaptıklarını çok umursamıyorlardı.

Bana da bu lazım değil miydi?

Yıkıp dökmek istiyordum. Beni kıran herkesi yıkıp dökmek istiyordum.

Önce o babam olacak şahsın yanına gitmek istiyordum. Karşısına geçip 'Neden beni bıraktın?' diye bağıra bağıra sormak istiyordum. Sonra o nasıl benim kalbimi yakıp kül ettiyse bende onun kalbini yakıp kül etmek istiyordum.

Sokak Lambası Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin