Selamlarrrr uzun aradan sonra bommmmmbaaaa gibi ikinci bölümle karşınızdayım. Kafalar yanabilir dikkat... Bu arada sonlara doğru Sena Şener Affetmem şarkısını açıp dinleyerek okursanız mükemmel oluyor minik bir öneri..
Şimdi iyi okumalarrr💖
°
"Hayır hayır ben kör oldum.." diye mırıldanarak ellerimi gözlerime koyup ovmaya başladım. "Sen gelmedin çünkü beni bilmiyorsun bile."
"Hasta mısın ben burada-"
Demesine kalmadan kendimi yeterince ikna ettiğime kanaat getirdim ve birden ayağa kalkıp serum askısını sağ elimle sürükleyerek ona doğru koştum. Tabi ki de o kadar becerikli değildim, Deniz'in uzerine atladığım için o beni tutmuştu ama askı yere düşmüştü. "Aağh!" diye bağırdım acıyla, koluma taktığı serumun girişi çok acımıştı, belki damarım patlamıştı ama kime neydi ki?
Deniz gelmişti!
"Sana inanmıyorum!" diye inleyerek kolumu umursamadan kollarımı boynuna doladım ve sarıldım. İki kolu da belimde beni tutmaya kalkışmıştı ve tuhaf bir hissiyatla bekliyordu. SARILMIYORDU, İŞİ BİTSE DE GİTSEM DER GİBİ BEKLİYORDU.
Yavaş ve sakin solukları kulaklarımı doldururken birden ne oldu bilmiyorum ama beni ittirdi. Sert değildi ama istemediğini belki eder gibiydi.
Gözlerinde gördüğüm boşluk bedenimin o boşluk içerisinde sallanmasına sebep olurken yüzünü incelemeye devam ettim. Korkmuştum, bir daha bulamayacağız birbirimizi diye ama işte karşımda beni hiç tanımadan bekliyordu. Bakıyordu. Inceliyordu. Ne yaptığıma kağıtlar dolusu analiz yapıp istatistik çıkarabilecek bakışları vardı.
Kapı serumun sesi yüzünden dan diye açıldığında içeriye Hasan girmişti, sert ve duygu kırıntısı bile barındırmayan yüzüyle içeride neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. "Abi sorun mu var?" diye sordu sonunda bana baktı, süzdü, süzdü ve süzdü. "Çık dışarı Hasan."
Hasan biraz daha bana baktı ve Deniz emir verdiği için çok geçmeden kapıyı kapattı. Yine de vaz geçmeden gözlerinin içine gülümseyip, "Beni tanıdın mı?" diye sordum heyecanla ama o somurtmaya devam etti. Uzun bir sessizliğin ardından benim de yüzüm düşmüştü. Kalbim her saniye daha da güç kaybediyordu. Dolayısıyla biz olma ihtimalimiz de azalıyordu. Ama bunun olmasına izin veremezdim.. Vermemeliydim....
Sonunda "Kimin adamısın?" diye sordu kaşlarını çattıktan sonra, ama buna rağmen en ufak bir ifade barındırmıyordu. İlk önce normal olarak algılayamadım tabii, ama o bir cümleyi kuran iki kelimenin altındaki anlamı algıladığım anda gözlerim doldu.
Zamanında birbirlerinin teninde karışan, gözünde kaybolan iki beden şuan birbirlerine düşman gözüyle bakıyordu.
"Ne?" diye sordum istemeden. "Sana kimin adamısın dedim." dedi o da hiç durmadan ve arkama doğru yürüyerek refakatçi koltuğuna oturdu. "Önce arabamın önüne bilerek atlıyorsun, sonra hastanedeki herkese ismimi soruyorsun, sarılmalar falan ne ayaksın."
Dolan gözlerimin acı göz yaşlarını akıtmasına izin vermedim, yutkundum ve sakinleşip ona bakmadan yatağıma ilerledim. "Kimsenin adamı değilim ben-" diye başladım ama o kahkahasıyla beni böldü. O kadar iğrenç bir gülüştü ki bu, benim sevdiğim adamı kendi bedenine hapsetmiş gibi... Burada bir yerdeydi ama bulamıyordum işte.
"Güldürme beni, bıktım bu hepinizin kimsenin adamı değilim tiriplerinden. Söyle uğraştırma hadi," dedi ve bana doğru uzanıp göz kırptı. "Acısız olur korkma."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Abis
AksiBirisi yaşamı ve iyiliği avuçlarının içinde gizleyip dokunduklarına bulaştırırken, diğeri ölümü, çiçek yetiştirir gibi herkesin yaşamının en derinlerine, topraklarına eker. Onları karşılaştıran tek şey ruhlarında gizledikleri o minik çocukların ka...