Bölüm şarkısı : Zeynep bastık - Her mevsim yazım
°
H
erkes beraber vakit geçirmiş , hatta birbirimizden sıkılmıştık. Akın'ın şapşal şapşal konuşmalarından , benim 3 gündür başlayan ama önemli gibi durmayan karnımın ağrımasından ve sürekli bir şeyler yiyerek televizyondaki en komik olan dram sahnelerine bile ağlamamdan , Deniz'in sinir stres olması ve sürekli somurtmasından... Yani bu bir kaç günde birbirimizden bayağıca bıkmıştık.
Benim anlamadığım şey Deniz'in yalnız olduğumuz zamanlarda sürekli somurtkan olmayışı. Evet bu iyi bir şeydi ama arkadaşlarının yanına gelince değişen birisiydi. Bu onlara karşı taktığı bir maske olabilir miydi ki? Ama neden insan arkadaşlarına daha soğuk davransın ki? Tam tersine daha da samimi olması gerekmez miydi? Yada bu bana özel bir ayrıcalık mıydı? Sonuçta ilaydaya bile küfür ediyor , kızıyor ama bana bunları yapmıyordu.
İçimde değiştirilemez bir sevgi su yüzüne çıktığında koşup Deniz'e sarılmak istedim. E neden gerçekleştirmeyeyim o zaman?
Gözlerimi gökyüzünden çekip yattığım yerden doğruldum. Biraz zorlandığım için kendi kendime güldüm. Karnım gerçekten çok kocamandı. Bunu söylemekten bıkmayacağım çünkü gerçekten çok kocaman.
Ayaklarımı kendime doğru çekip sırasıyla çıkardığım çoraplarımı ve ayakkabılarımı giydim. Derin nefes alıp ayağa kalktığımda çimlerin üzerine bıraktığım -attığım- Akın'ın peluş ceketini aldım. Kolumun altına alarak son olarak telefonumu da elime aldım ve kayaya yürümeye başladım.
Yarın öğlen artık evlere gitmek için yola çıkacaktık ve birkaç saat önce beyler dolapta bir şeyler kalmadığı için merkeze gitmişti.
İçeri girdim ve ceketimi askılığa astım. "Millet, neredesiniz? Gelin hadi, az dedikodu yapalım kısır yapalım." merdivenlerden eş zamanlı olarak ayak sesleri gelirken mutfağa geçmiştim bile. Ellerimi köpürte köpürte yıkadım. "Kızım sen kısır hastası mısın? Ve ne zaman dedikodu yapıp sohbet ediceksen o zaman kısır yapıyorsun. Açık söyle birbirleriyle bir bağlantıları falan mı var?"
Güldüğümde mavi beyaz çizgili tişörtü yukarı sıyırıp karnımdaki gerginliğin sebebine baktım. "Ne bileyim, en az ve kolay bulunabilen malzemelere sahip bir yiyecek. Bir de üzerine limon sıkıp yersek offf. Yanına da ayran ve turşu. Offf of of." İçeriye Ecem ve birkaç kişi daha girdiğinde Aslı bana doğru yaklaşıp önümde eğildi ve kulağını karnıma dayadı. "Ay burda pıt pıt bir şey atıyor...."
Çok içten bir şekilde gülümsedim. Onların varlığı... Yani o bebekler vardı, bunu zaten inkar edemezdim ama ben buna inanamıyordum. Olamazlarmış gibi geliyordu. Sanki 6 hafta sonra birden karnım düzleşecek eski halime döneceğim gibi. Veya ben henüz artık hiçbir şeyin aynı olmayacağını idrak edemiyorum.
Tişörtü indirdim ve gömleği de çekiştirip tezgaha yaslandım. "Aslı gelinliğini göstermemekte neden bu kadar inatçısın? Merak ediyoruz işte!" dedim konuyu değiştirerek. Aslında merak da etmiyorum sayılmazdı, sonuçta o benim en yakın arkadaşımdı ve hayatında ilk kez evleniyordu.
Ellerini göğsünde birleştirdi. "Nasılmış? Güzel bir şey miymiş meraktan çatlatılmak ayrıca gelinlik denilecek kadar şatafatlı değil." gözlerimi kırpıştırdım ve mal mal Aslı'ya baktım. "Kızım sen değil miydin kabarık piremses elbisesi giycem diyen." omuzlarını çok umursamaz bir şekilde silerken diğerleri de yanımızda bizi dinliyordu. "Evet bendim, ama onlar çocukluk hayaliydi. Şuan ki kararlarım sade bir nikah, aile içinde eğlence ve düz askılı bir elbise."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Abis
ActionBirisi yaşamı ve iyiliği avuçlarının içinde gizleyip dokunduklarına bulaştırırken, diğeri ölümü, çiçek yetiştirir gibi herkesin yaşamının en derinlerine, topraklarına eker. Onları karşılaştıran tek şey ruhlarında gizledikleri o minik çocukların ka...