Selamlarrrrr! Aşırı iyi bir bölümle karşınızdayım, sona yaklaştığınızda hatta bütün bölüm boyunca ne düşündüğünüzü lütfen yorumlara yazın. Bir nevi, bu bölüm yorumları reaksiyon videosu çekiyormuş gibi kullanalım olur mu?
Yorumlarınızı bekliyorum, iyi okumalar ^o^
°
Yazarlık tutkusunu sahip olduğunu bilmeyen birinin bunu keşfedip zehirli elmayı ısırması ve döngüyü başlatması gibiydi Deniz'i sevmek. Artık dur durak bilmeksizin kalbinden geçen bütün saf duyguları kalemiyle dökerdi yeni yazar, ve bu kendi elleriyle başlattığı döngüyü bitirse bile o tutku içinde yer ettiği için kendisini o döngünün içine atmanın bir yolunu yeniden bulurdu. Çünkü yazmanın sonsuz bir bağımlılık yaratacağını bilmeden ısırmıştı o yazar zehirli elmayı.
Peki bu yazar, zehirli elma, yazma tutkusu, döngü ve kalem hikayesinin benim hayatımdaki esas karakterleri kimlerdi? Sanırım o zehirli elma kesinlikle Deniz oluyordu. Bense yazardım. Her seferinde kendimi bu döngüye sokuyordum, böyle bir durumdayken bile yine aynı eve girmeyi başarabilmiştim.
Bahsettiğim bu döngü ise, hikayede, benim ve zehirli elmanın her seferinde birlikte olmasıydı sanırım.. Yada yazarın, zehirli elmayı ısırmasıyla başlayan her olay akışına denebilirdi... Yazma tutkusuysa bunu onun zehirli olduğunu bildiğim halde ısırmaktan başka seçenek göremeyişim, görmek istemeyişimdi.
Sanırım ben bu gizli yeteneğimin bir arzu ve hayal olduğunu ilk kez Deniz'de fark ettiğim için onla olan her döngüye doymuyordum. Anlamsız bir şekilde kaç kere yaşarsam yaşayayım her seferinde Deniz'i arar onunla yeniden denemeye çalışırdım. Bu hayatımda olmayacaktı galiba, ama belki başka bir efsandede olurdu ha?
Sana bir soru Mercan, bu hikayede zehirli elmanın seni öldürmek amacıyla çok farklı bir elmaya dönüştüğünü ve kendini bile feda ederek zehir yediğini biliyoruz, buna rağmen devam edecek misin? Diye sordu tanımadığım ama benliğime çok yakın olan ses.
Sanırım buna henüz cevabım yoktu, istesem bile cevaplayamazdım çünkü gözüme inen kara perdeler yüzünden cevabı göremiyordum...
Bakışlarımı dünden daha da karanlık olabileceğini düşünmediğim bir güne araladığımda misafir yatak odasına kendimi kapatmıştım. Üzerimde sporcu atleti, altımda siyah bir yarım taytla parkeye yastık koymuş sabahın kaçı olduğunu bilmediğim bir saatten hava karartmak üzere olan bu saate dek oturmuştum. Sanırım akşam 6 7 civarı olmalıydı.
Camdan içeri dolan kuş cıvıltılarıyla gülümseyip ormana doğru baktım. Evin arka bahçesine bakan bir odaydı burası, evin arka kısmında havuz ve bahçenin uzuuuun duvarlarından itibaren metrelerce yükseklikte ağaçlara sahip orman vardı. Gerçi ben daha önce anlattığım bir evi neden anlatıyorsam..
Çişim geldiğinde ayağa kalkıp tuvalete ilerledim ve dün gece olanlar zihnimde hayalet sürücü gibi dolanınca elimde olmadan bayağı oyalandım. Saçlarımı salıp taramış, tepeden güzel bir at kuyruğu yapmış, çiş olayını halletmiş ve dişlerimi fırçalamıştım. Hepsini sallana sallana yapıyordum çünkü sıkılmıştım, bunalmıştım. Ama sanırım bugünkü planım 3.kata çıkıp Deniz'in odasından birkaç kitap alıp boş vaktimde kitap okumaktı. Yani bütün gün..
Ellerimdeki şıpır şıpır suyu ovcalayarak gidermeye çalışırken birazını taytıma silmiş yarattığı ıslaklık hissiyle oflamıştım. Sporcu sütyeninin kaşındırmasıyla elimi sırtıma atarak yatağıma ilerledim ve birden sallanan sandalyemde gördüğüm bedenle şok oldum. Deniz aşırı aşırı bad boy giyinmiş karartmak üzere odada oturuyordu. "Ayyy! Ne duruyorsun böyle. Ödümü kopardın!" bakışlarımdaki hayranlığı gizlemeye çalışarak boydan süzdüm, üzerinde; siyah bedenine oturan (ve aramızda kalsın güzel poposunu daha da ortaya çıkaran) bir pantalon, beyaz bir tişört ve siyah deri ceket vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Abis
БоевикBirisi yaşamı ve iyiliği avuçlarının içinde gizleyip dokunduklarına bulaştırırken, diğeri ölümü, çiçek yetiştirir gibi herkesin yaşamının en derinlerine, topraklarına eker. Onları karşılaştıran tek şey ruhlarında gizledikleri o minik çocukların ka...