Hepinize hellooooo! Bol anksiyeteli bir bölümle karşınıza geldim, bu olaylar size biraz gereksiz gelebilir ama insan ilişkilerinde hep yön belirtici oluyor o yüzden ben gayet mükemmel bir bölüm olduğunu düşünüyorum!
Şimdi iyi okumalar...
°"Ne fark ettim biliyor musun?" diye sordum, ondan hoşlandığımı söyleyecektim. Aslında ondan hoşlanmıyordum. Onu seviyordum.
Elimi saçlarına daldırıp avuçladım, ama konuşmama izin vermeyen Hakan "İyi mi?" diyerek öne atıldı. "Bir yerin acıyor mu?" kafamı sağa sola sallayarak Deniz'in yüzüne baktım ve "Deniz." dedim, daha fazla dayanamıyordum.
Kafasını sallayıp dikkatle beni incelediğinde "Evimize gidelim. Götür beni buradan. Lütfen." dedim, anında kabul ettiğinde karnımda dokusunu hissettiğim silahı çıkarıp bir eliyle benim belime sokmuştu.
"Bundan sonra," diyip gözlerime baktı ve dudaklarını yalayarak "Yanımdan bir saniye ayrılmaman konuşmasını yapmayı geçiyorum ama bu silah burandan bir milimetre uzaklaşmayacak." diye devam etti. Belimdeki o silahın hissiyatı onu kullanmam gerektiğini hatırlatıyordu sanki. Tuhaf bir şeydi, ona ihtiyaç duyduğunu, kullanmak istediğini anladığında kendini bir daha durduramıyordun.
Hemen kafamı sallayarak ona bir kez daha sarıldım, bu sefer daha bir kaybedecekmiş gibi, daha bir özlemle sıkı sıkı.. "Konuşmak istiyorum." diye fısıldadım, çok değişmiştim, artık kan akıtmak istiyordum. Kana susamış bir vampir gibiydim.
"Konuşacağız güzelim." dedi Deniz şefkat dolu bir tınlamayla, "Ama önce bir temizlen, dinlen. Akın, Hakan, Hasan akşam bizim eve gelin, Hakan sen Aslıyı alıp öyle gelirsin. Hep birlikte bir konuşacağız."
Tam da şuan bir şey fark etmiştim, artık ben değil biz ağzıyla konuşuyordu. Benim evim dememişti, bizim evimiz demişti..
"Tamam abi," dedi Akın, "Kabul birader." dedi Hakan.
"Korumalar hazır değil mi?"
"Evin etrafı komple güvende, kilometrelerce yakınınızda kuş bile uçamaz."
"Deniz." diye mırıldandım yeniden dayanamayıp, "Efendim canım?" diye sorduğunda gözlerine baktım. "Gidelim." diye fısıldadım. "Sadece sen."
Dediğimi anlayarak kafasını salladığında ellerini belime destek olarak koymuş yürümeye başlamıştı. Bir şey demeyip kafamı omzuna yasladım, siyah büyük arabanın otomatik kapısı açıldığında Deniz ben kucağında olduğum halde binmiş ve oturmuştu. Deniz belimdeki elleriyle kokumu soluyordu, "Bir yerin ağrıyor mu? Seni çok zorladılar mı? Canını yaktılar mı?" diye sordu ama ben dakikalar geçmesine rağmen cevap vermedim, o da üstelemedi ve saçlarımı okşayarak arkasına yaslandı.
Eve geldiğimizi soğuk çöken hava dolayısıyla anlamıştım, kapıyı birileri açtı ve Deniz içeri girdi. "Duş almak istiyorum." dedim kucağından yere kayacakken, ama kayamadım ve Deniz sanki beni yıkar mısın demişim gibi merdivenleri çıkmaya başladı.
Siyah seramiklerin olduğu banyonun kapısını açtı ve beni lavabo tezgahına otutturup badimi eteklerinden çekerek çıkardı. O anda elimin bileklerindeki mor kelepçe izleri ortaya çıkmıştı. Deniz bileklerimi gördüğü anda küfür bile etmemişti, gözlerini yumup arkasına dönerek banyodan çıkmaya yeltendi. Sonra kendini zor tutarak yanıma geri geldi.
Karşımdaki yaşadığı o kötü travmatik hallerini seyretmek istemedim, onun üzülmesi canımdan daha değerliydi. "Bunu yapmak zorunda değilsin." dedim ve bileğime bir şey damladı, bakışlarım anında bileğime kaydığında yutkunamamış, nefes alamamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Abis
ActionBirisi yaşamı ve iyiliği avuçlarının içinde gizleyip dokunduklarına bulaştırırken, diğeri ölümü, çiçek yetiştirir gibi herkesin yaşamının en derinlerine, topraklarına eker. Onları karşılaştıran tek şey ruhlarında gizledikleri o minik çocukların ka...