Herkese merhaba ballı çöreklerim! Aşırı güzel, aşırı olaylı ve bazı şeylerin değişeceği bir bölümle karşınızdayım. Mercan'ın monologlarını iyi takip etmenizi öneririm.
Yorum yapmayı ve şarkıyı açmayı unutanın telefon camı kırılsın!🥰🤦🏻
°
Burağın gözlerinde eskiden var olan ama şuanda göremediğim pırıltı yıkılışım olmuştu. "Sen kimsin?" diye seslendi, herkes şimdi bana bakmıştı. "Mercan?" dediğinde ise sesindeki o duygusuz sorguyla kafamı sallamıştım.
"Evet benim. Benim o. Burak." hızlı adımlarla yanıma geldi ve sinirli bir ifadeyle silah olan elini bile saçına götürdü. "Neredeydin? İyi misin!" derken birden durup arkasına döndü ve korumalara "Deniz mekanı bastı mı?" sorup bekledi. Kimse cevap vermiyordu.
"Ne işe yarıyorsunuz lan siz!" diye bağırarak birde beni bilegimden tutarak kapıya koşmaya başladı. "Deniz nerede? Kavga mı oldu? İyi mi? Birisi bir şey yapmadı değil mi?" diye sordum korkudan titreyerek. Her yerim zangır zangır titriyordu. Onu severken sevgim yüzünden kaybetmek kendime açıklayamayacağım bir şeydi.
"Ne kavgası yenge? Fişek gibi hiçbirimizi dinlemiyor yanına gitmen gerekli." diye sinirle soluyarak elindeki silahı öne atıp arabayı iki eliyle sürmeye başladı. "Neden bir şey mi oldu? Ya Burak konuşsana!"
"Sence senin Mercan olduğunu nerden biliyorum bir düşünsene? Tanıştık mi senle? Hayır! Her taşın altında seni arıyor da ondan." dedi kırmızı ışıklar vardı ama gece gece yol boş olduğu için hiç umursamadan geçti. "Hem sen neredeydin! Delirdi herif! Mekan basmaya gidiyor, belki de daldı içeri. Peşinden adam zor gönderdim hiç birimizi takmıyor şeyine."
Çatlayan sesim, dolan ve yaşlar sızan gözlerimle öylece ona baktım. Canım o kadar yanıyordu ki...
Deniz haklıydı, ben onun yıkılan duvarlarının altında kalmıştım, o da yarattığım boşlukta kayboluyordu.
"Evdeydim.." diye mırıldandım. Bir insan ruhunun tam ortasında nasıl ölebilirse, düşüncelerini kurutup hislerini ezebilirse o kadar yaralı, o kadar hislerimi ezmiş, o kadar kendi içimde ölmüştüm şuanda. Belki zaman mekan kavramlarını kendi içimde kaybedersem bununla başa çıkabilir yada üstesinden gelebilirdim. Saatler durur, hislerim biter ve kendimle duygusuz bir şekilde konuşabilirsem... Ama bu kendimle baş başa kaldığım, Denizin beni benimle yalnız bıraktığı her an daha da imkansızlaşıyordu.
"Evde mi!? Evi aradık biz kimse yoktu." dedi Burak ve barlar sokağına girdi, "Ondan gizlediğin bir şey mi var Mercan?" arabayı son sürat bir barın önüne park ettiğinde öne doğru savrulmuş ama son anda kendimi tutmuştum.
"Ondan gizlediğim bir değil, çok şey var Burak." diyemedim.
"Hayır yok. Nereden çıkarıyorsun, odada parkeyle yatağın arasında uyuyordum." diyebildim, hatta bir güzel üste çıktım.
"Her neyse, içeride her an gereksiz yere adam öldürebilir." dediği an arabadan hızlıca indik ve kapıdaki iki korumanın arasından koşar adımlarla içeriye koşmaya başladım. Kırmızı siyah pavyonvari bir mekandı ama dizayn olarak uğraşılmış bir görüntüsü vardı.
Korumaların peşimden gelişini umursamadan kolidoru bitirdim ve hemen tam karşımda çıkan iki büyük kolonun arasından geçip ana kırmızı ışıklandırmalı mekana baktım.
Tam karşımda gördüğüm bedenle gözlerim irileşti ve nefes alamadığımı hissettim. Deniz, normalde asla dışarı çıkmayacağı haliyle tam karşımdaydı. Üstünde siyah bol kısa kollu, siyah bedenine oturup hatlarını belli eden ve şuanda dağınık saçlarının göründüğü kadar kara renkte kot pantalon vardı. Hafif aralıklı ağzı, yorgun yüz hatları, tanımadığım bir görünüşle, tanımadığım bir adama silah doğrultmuştu. Nasıl bu kadar değişebiliyordu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Abis
ActionBirisi yaşamı ve iyiliği avuçlarının içinde gizleyip dokunduklarına bulaştırırken, diğeri ölümü, çiçek yetiştirir gibi herkesin yaşamının en derinlerine, topraklarına eker. Onları karşılaştıran tek şey ruhlarında gizledikleri o minik çocukların ka...