68 / Çaba

38 7 4
                                    

Herkese selammmm! Alev alev bir bölümle karşınızdayım.

Şimdi iyi okumalar dilerim yorumlarınızı bekliyorum!

Medyaya bakıp şarkıyı açmayı unutursanız Mercan'ın gazabı üstünüzde olsun!

°

Soğuk hava, Akın'ın açtığı pencereden bütün eve yayılırken odamda kafama henüz saçlarım nemli olduğu için bordo bir bere geçiriyordum. Deniz'in yaklaşık iki hafta önce Akın'a aldırdığı kıyafetleri giymiştim, çünkü artık sonunda eve dönüyordum. Aslı'yı özlemiştim ve yalan söylemek gibi olmasın bebeğini de çok merak ediyordum. Bir an önce doğursa da sevsem diye düşünüyordum.

Saçlarımı boynumdaki atkının altından çıkarırken odaya girdim. "Hazır mısın yenge?" demişti bana bakıp ve bende kafamı salladım. "Akın yol uzun mu?" elindeki sigarasını söndürdü ve göz ucuyla bana baktı. "Uzun.." diye mırıldandım hiç bir şey demeyince. "Peki kaç saat?"

Buraya gelişime dair hiçbir şeyi hatırlamıyorum desem inanır mısınız?

"Yenge buradan arabayla yarım saat şehire ineceğiz, sonra iki saat uçakla." demişti akın kendi beresini takarken, kar o kadar çok yağmış o kadar çok yağmıştı ki her yer bembeyazdı. Kalınlığı yarım metre falan olabilirdi.

Elimdeki kitapla eve son bir kez baktım ve botlarımı ayağıma geçirip bağcıklarını içine tıktım. "Deniz neden iki haftadır yok ve bir kere bile aramadı? Ve biz neredeyiz? Ve başı büyük belada mı?" diye tek nefeste sorunca Akın kapıyı kitleyerek kaşlarını çattı. Sonra yola doğru yürüyüp arabaya bindik, koruma da sürmeye başladı.

Beklemediğim bir anda "Bana cevap vermiyor." demişti Akın, ne demek bana cevap vermiyordu? Günde iki kez Akını arıyor durum güncellemesi istiyordu!

"Günde sekiz kere beni mi arıyor?" diye sordum ve cama hoh yapıp elimle kar tanesi çizmeye başladım. Şaheserim bittiğinde Akın'a bakmıştım ki bana üç yaşında çocukların misafire gidip "Bilgisayar oynamak istiyorum!" dediğinde, ev sahibinin oğlunun çocuğa attığı bakışları bana attığını fark ettim. "Ne var be!" diye çemkirdim, eğer böyle baktığı şey günde sekiz kere beni mi arıyor deyişimse haklıydım, eğer cama kar tanesi çizişim ve çocuk gibi görünüşüm ise daha da haklıydım.

"Bilmiyorum dedim yenge, aradığında seni soruyor. Dakikalarca sana ne yapmam gerektiğini anlatıyor. Şu yemeği yap, şu filmi aç, şu kitabı baş ucu..." derken susmuştu. Bense nefes almadan koca gözlerle ona bakıyordum.

Gözleri korkarak bana yönlendi. "Yenge.."

Gülümsedim. "Yengecim.."

"Ya yenge Allahını seviyorsan, Allahını bıraktım benim yaşamamı istiyorsan bunları duymadın.. Senin bunları bilmemen için kulağımdaki çekicimi örsümü üzengimi bile sikti!" dedi Akın.

"İnanmıyorum başıma koyduğun kitapları o mu söylüyordu! Bunu da mı o söyledi?! İnanmıyorum!! Bende diyorum ki bu Akın neden böyle güzel kitaplar getiriyor bu çomar okumaz.." dedim bende ve yüzündeki kötü bakışlarla güldüm. "Bir kere ben George zweig'ın sineklerin tanrısı kitabını bile okudum! Sen okudun mu?" diye sordu çocuk gibi...

"Akın," diye başladım ama devam etmek istemiyordum. Yazarların isimlerini birleştirip mezarda kemiklerini sızlatmasına mı yansaydım, kitabın adını hatta kimin olduğunu bilmemesine mi bilmiyordum.

"Neyse ya, sen çomar kal. Sana bir saat kitap analizi yapar gibi konuşma yapmayacağım." dedim ve ona sırtımı dönerek camdan dışarıyı izlemeye başladım.

AbisHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin