O Gün

1.4K 66 88
                                    

Cebimdeki anahtarla kapıyı açtım. Salondan gelen sesler...
Annem ve baba...Ciddi bir şekilde konuşuyor adeta sakinliğin içinde yuvarlanıyorlar. Çok garip. Normalde bağırmadan anlaşamazlar çünkü...
Şimdi ise babam annemin elini tutmuş annem ise gülümseyerek onu izliyor. Koridorda gizlice onları izleyen bana da çok yapmacık geliyor bu sahne ve beğenmeyerek...Yada...Onları rahatsız etmek istemediğimden koridorda ilerliyorum. Birde bacaklarım ağrıyor. Başım dönüyor ve midem bulanıyor. Ayakta durmaya bile zor güç buluyorum ve şimdi sorguya çekilmek için kötü bir zaman diyorum. Bu yüzden odama giriyorum işte. Kapıyı yavaşça kapatıyorum. Yorgun hissediyorum. Bakınca pek bir şey yapmadım ama büyük şehir hayatı yordu sanırım. Titreyen bacaklarım ve ellerimde bunu açıklıyor gibi. Sabahtan beri hiçbir şey yememiş olmam ve bu soğukta sadece üstümdeki bluzla gezmiş olmamda açıklıyor olabilir aslında ama bir önemi yok. Yorgunlukla kendimi yatağıma attım ve yavaş yavaş kararan havayla başımı yastığa yaslarken batan güneşin turunculaşan gökyüzüyle büyük binaların arasındaki uyumunu izleyerek derin bir nefes aldım. Odamın kapısı açılana kadar...
Başımı yastıktan kaldırıp yatağımda doğruldum.

"Akşam yemeği için Sandralara gideceğiz. İtiraz yok!"

Sandra...Onu en son 10 yaşındayken filan görmüştüm herhalde. Sürekli konuşuyor oturmadan duramıyordu. Siyah dalgalı saçları, güzel bir vücudu ve geniş bir hayal gücü vardı. Birbirimizi çok seviyor. Çok eğleniyorduk. Her günümüzü birlikte geçiriyor ayrı kaldığımızda da ailelerimizin telefonlarından konuşarak kıkırtılarımızı hakim bırakmadan edemiyorduk ama bu tam olarak 8 sene önceydi. 8 sene...Şimdi ise iki yabancıyız...Ne garip. Yüzünü bile tam olarak hatırlayamıyorum ki zaten çok değişmiştir. Benim gibi. Sonucunda 8 sene az bir zaman değil.

"Yol yorgunluğuyla yemek yapamam."

Annemin sesiyle iki küçük kızın el ele koşuşturduğu görüntü gözlerimden akıp gitti ve hayal aleminden odama geri döndüm. Odam ve annemin cevap vermemi beklercesine sinirle parlayan gözleri ama aynı zamanda"itiraz yok"diyerek bana konuşma hakkı tanımayanda o. Bu yüzden salladım. Başımı. Çünkü "Hayır! Gelmek istemiyorum. Çok yorgunum." diyerek söylenmeye lüzum yok. O odamdan çıkınca bir süre daha yatağımda uzanıp boş boş bakındıktan sonra sıkılarak kalkıp üstümü değiştirme gereğinde bulunmayarak odamdan çıktım. Çünkü ne giyindiğimin bir önemi yok. Akşam yemeği için bir evden çıkacak başka bir eve gireceğim. Merdivenlerden uyuşuk adımlarla indim ve annemin kapının önünde beni beklediğini görünce adımlarımı hızlandırıp eğilerek ayakkabılarımı giyindim. İşte arabadayız. Uzun mu uzun sokaklar...Hepside birbirinden farklılar...

Yol boyunca New York'un ne kadar güzel bir şehir olduğunu dinleyip durdum

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Yol boyunca New York'un ne kadar güzel bir şehir olduğunu dinleyip durdum. Övgüler ve övgüler...
Birde yapmacık bir şekilde gülümseyerek başımı saklayarak onaylayan ben...
Ne olursa olsun her şey geride kaldı diyip duran benle aynı kişi...
Benim sevip sevmememin bir önemi yok. Bu kocaman başı sonu belli olmayan şehire alışmam lazım. Çünkü bana seçenek sunan ve itirazımı kabul gören kimse yok.

Alex Turner || I Wanna Be YoursHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin