Sarı saçlarıma alışmaya çalışarak kendimi izlemeye devam ettim. Sandra gülmeye başladı. Kıkırdıyor nefes alamıyordu. Başımı ona doğru çevirdim ve bu bir anda başlayan gülmenin nedenini anlayamayarak cevap bekledim. Sebep?
"Çok mu kötü?"
Başını iki yana sallayarak yeni boyadığımız ve hala ıslak olan saçlarımı kurutmaya başladı. O zaman neden gülmüştü? Dudaklarımı pişman olarak birbirine bastırdım.
"Çok güzel oldu ama yüzündeki o aptal ifade çok komik."
Öyle mi? Sadece ifade mi? Yani saçalarım güzel. Öyle mi? Keşke yapmasaydım. Keşke boyamasına izin vermeseydim ama o zaten teklif etmedi ki. Ben söyledim. Ben istedim.
"Windy!! Kendine gell! Gayet güzel oldu."
Başımı salladım ama hala emin olamıyor yakışmadığını düşünerek kendimi yiyip bitiyorum. Kuruttuğu saçlarımı ördüğünde beni koltuktan kaldırıp üstümü değiştirmem için odaya doğru götürdü. Beyaz bir eşofman takımı ve mont getirdi. Bende gözlerimi şaşırarak kocaman açtım. Çünkü beklemiyordum.
"Nefes almalısın. Kendini eve tıkamazsın Windy. Evet. Biliyorum yani anlamaya çalışıyorum. Yaşadıkların zor. Bunları hakketmedin ama dışarı çıkarsan en azından- ben- bilmiyorum."
Teşekkür ederek onu anladığımı belli etmek için başımı salladım ve haklı olduğunu kabul edip benim için getirdiği kıyafetleri giyindim. Çünkü öyleydi. Haklıydı. Bunların hiçbirini hakketmemiştim ve kendimi eve kapatmam için bir sebep yoktu. Sonuçta bu hiçbir şeyi geri almayacaktı. Öyle değil mi?
Aynadan kendimi izleyerek zorla gülümsedim. Nedensiz yere şimdi kendimi daha iyi hissetmeye başlamıştım ama bu, her şeyin daha da kötüye gitmeden önce alıştırma bölümleriydi sanırım. Hissedebiliyordum.
Odadan çıktığımızda salonda koşuşturan küçük köpeği kucağına alan Sandra'yla evden çıktık. Sokaklarda yürümeye ve güneş ışığıyla gözlerimizi kısmaya başladık. Hava benim ruh halimin aksine çok güzeldi. Güneşli ama sıcak değil rüzgarlı ama soğuk değildi ki benim için buz tutmuş ve kapkaranlıktı. Hala annemi düşünüyordum. Beni evden dışarı atarak...Beni kendi evimden kovarak...
Sıkkın bir şekilde iç çektim ve gözlerimi beyaz ayakkabılarıma diktim. Sandra bana bu yavru köpeği James'in ona aldığını anlatıyor onu ne kadar harika biri olduğundan bahsedip duruyordu. James...
"Siz nasılsınız? Yani Alex ve sen. Geçen resmen barda olay çıkardı."
Bir anda konuşmayı bırakıp bana döndüğünde başımı kaldırdım ve devam etmesini bekleyerek merakla yüzüne bakındım. Beni görmeyen gözleri...
"Çok sinirliydi. Duvara bir kaç bardak fırlatıp tezgaha tekme atarak bardan çıktı. James arkasından bağırsada pek oralı olmadı. Onu ilk defa böyle gördüm sanırım."
Kaşlarımı anlamayarak kaldırıp bir süre düşündüm. Sonra Sandra yeniden nasıl olduğumuzu sorunca gülümseyerek cevapladım.
"İyiyiz. Yani...Gördüğün gibi."
Öyle miydik sahi? İyi. Geçen olan olaydan sonra. Şimdi ise Sandra barda olay çıkardığını anlatıyor. Gerçi barda olay çıkarmamış sinirini bardaklardan, tezgahtan çıkarıp gitmiş ama neye olan siniri? Bana mı yada belkide kendisine? Kim bilebilir ki? Onun haricinde...
"Yine bana hiçbir şey anlatmıyorsun? Bana güvenmiyorsun. Öyle değil mi?"
Öyle.
"Hayır Sandra! Bunu nereden çıkarıyorsun! Ben...Sadece bunun hakkında düşünmek istemiyorum. Alex'le ilgili herhangi bir sorun yok. Sadece...Kendimi pek iyi hissetmiyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Alex Turner || I Wanna Be Yours
Fanfiction"𝑺𝒆𝒄𝒓𝒆𝒕𝒔 𝑰 𝑯𝒂𝒗𝒆 𝑯𝒆𝒍𝒅 𝑰𝒏 𝑴𝒚 𝑯𝒆𝒂𝒓𝒕 𝑨𝒓𝒆 𝑯𝒂𝒓𝒅𝒆𝒓 𝑻𝒐 𝑯𝒊𝒅𝒆 𝑻𝒉𝒂𝒏 𝑰 𝑻𝒉𝒐𝒖𝒈𝒉𝒕 𝑴𝒂𝒚𝒃𝒆 𝑰 𝑱𝒖𝒔𝒕 𝑾𝒂𝒏𝒏𝒂 𝑩𝒆 𝒀𝒐𝒖𝒓𝒔 𝑰 𝑾𝒂𝒏𝒏𝒂 𝑩𝒆 𝒀𝒐𝒖𝒓𝒔..." "𝐼 𝑊𝑎𝑛𝑛𝑎 𝐵...