Kızaran yanağımı tutarak gözlerimi onun beni izleyen gözlerine diktim. Sertçe yutkundum ve gözümde birikerek görüşümü bulanıklaştıran yaşların akmaması için derin derin nefes aldım. Ne saçma oysaki. Aslında ağlasam kendimi küçük duruma düşürmeyeceğim. Çünkü zaten öyleyim. Zaten...Öyleyim.
"Biliyor musun? Şu aptalca tavrından sıkıldım! Bende ne istiyorsun! New York'ta yaşıtlarım gibi davranmamı mı yoksa herkesten kendimi soyutlayarak hep evde oturmamı mı?! Benden ne istiyorsun!!"
Yüksek çıkan sesim karşısında şaşırdı. Oysaki yüksek bile değildi. Sabahtan beri ağlayıp durduğum için kısılmıştı. Ne garip. Sabahtan beri güldüğüm herhangi bir anı hatırlamıyorum. Ne yazık.
Başını haklı olduğumu bilerek eğdi ve bir süre düşündükten sonra yine eski haline geri döndü. Kendinden başka kimseyi haklı bulmayan Bayan Garcia hali...
"Çık git! Hemen çık git!! Çık evimden çık! Git!!!"
Başımı onaylayarak sallayıp ona sırtımı dönerek kapıya doğru ilerledim. Beni sırtımdan itip yere düşürdüğünde bile. Sesimi etmedim. Ayakkabılarımı üstüme atıp kapıyı kapatmasına rağmen. Sessizce bekledim. Ne bağırdım nede ağladım. Hiçbir şey. Hissizce izledim. Kapıyı. Yüzüme çarpılan. Yerde bir süre oturup sessizce ağladıktan sonra da giyindiğim ayakkabılarımla ayağa kalktım ve yerden çantamı alıp merdivenlerden inerek sokaklara geri döndüm. Daha demin Alex'le birlikte yürüdüğüm sokaklar.
"Şimdi sen yoksun. Gerçi evden kovulduğum o gecede yoktun. Şimdi bakıyorumda evden ne zaman kovulsam sen olmuyorsun. Komik ve ben gülüyor salına salına yürüyorum. Hala sarhoşum ve sarhoş olmam beni daha duygusal yapıyor sanırım. Başım dönüyor. Düşecek, bayılacakmış gibi hissediyorum. Eğilip ağacın köşesindeki toprak alana midemdeki her şeyi çıkararak kustuğumda da yanımdan geçen insanların iğrenerek bakan gözlerini umursamadan doğruluyorum. Kendimi bir anda seninle ilk tanıştığım gün bira çaldığım küçük marketin önünde buluyorum. Nasıl buraya geldim anlam veremiyorum ama sorgulamıyorumda. İçeri girerek kendime o gün çaldığım bira şişelerinden birini alıp ücretini ödeyerek kaldırıma otururken düşünüyorum. Her şey daha önce yaşanmış gibi geliyor ki yaşandı ama bu sefer farklı. Bu sefer o seferkinden daha acı verici. Çünkü hem yalnızım. Hemde değilim. Hem yalnız. Hemde değil..."
Şişeyi sessizce tepeme diktim. Hala ağlıyorum. Her şey üst üste geliyor ve ben biriken o her şeyin altında ezilip kırılan kemiklerimin çıtırtısını dinlemeye devam ederken. Ağlıyorum. Baskı, bana karşı duyulan gereksiz nefret, güvensiz ve yalnızlığın verdiği acı. Hakkediyor muydum ki bunları? Hakkediyor muydum? Bu kadar aşağılanmayı? Umursanmamayı ve-
Bir süre ağlayarak düşündüm. Bütün şişeyi bitirdikten sonra da kaldırımdan kalkıp yürümeye devam ettim. Hava dondurucu soğuk. Kollarıma sıkı sıkı sarıldım. Yavaş yavaş yürüyor dudaklarımın arasından çıkan duman simsiyah gökyüzünde dağılıp bana geri dönerken, gideceğim hiçbir yer yok diye düşünüyorum. Titriyor yağmur saçlarımı, üstümdeki kıyafetleri, kısacası her yerimi sırılsıklam bırakarak yağarken, ayakkabılarımın içi su doluyor.
Alex'e gidemem biliyorum. Kendimi daha fazla küçük düşüremem. Bundan daha aşağısı nere olur onuda bilmiyorum gerçi. Daha ne kadar ezilebilirim?
Ayaklarım beni Denver'ın evinin önüne getirdiğinde utanarak kapıyı çaldım ve bir süre bekledikten sonra üstünde sadece baksırıyla kapıyı açan Denver'ı izlerken gözlerimi kocaman açtım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Alex Turner || I Wanna Be Yours
Fanfiction"𝑺𝒆𝒄𝒓𝒆𝒕𝒔 𝑰 𝑯𝒂𝒗𝒆 𝑯𝒆𝒍𝒅 𝑰𝒏 𝑴𝒚 𝑯𝒆𝒂𝒓𝒕 𝑨𝒓𝒆 𝑯𝒂𝒓𝒅𝒆𝒓 𝑻𝒐 𝑯𝒊𝒅𝒆 𝑻𝒉𝒂𝒏 𝑰 𝑻𝒉𝒐𝒖𝒈𝒉𝒕 𝑴𝒂𝒚𝒃𝒆 𝑰 𝑱𝒖𝒔𝒕 𝑾𝒂𝒏𝒏𝒂 𝑩𝒆 𝒀𝒐𝒖𝒓𝒔 𝑰 𝑾𝒂𝒏𝒏𝒂 𝑩𝒆 𝒀𝒐𝒖𝒓𝒔..." "𝐼 𝑊𝑎𝑛𝑛𝑎 𝐵...