"Bir Şey Söyle, Çünkü Vazgeçiyorum."

508 52 123
                                    

"İyi misin? Windy? Titriyorsun."

Ürperdim. Başımı kaldırdım ve zorla da olsa gülümsedim. Sessizce aslında adeta fısıldayarak iyi olduğumu söyledim. Daldım dedim ama iyi miyim sahiden? İyi miyim?

"Eğer sıkıldıysan başka bir yere geçebiliriz?"

Sıkıldım. Her şeyden. Her şeyden ve herkesten. Çok sıkıldım. Yapamıyorum artık. Nefes alamıyor ve-

"Mesela benim evime. Eğer sende istersen."

Başımı salladım ama neye? Neye başımı salladım?
Şimdi yanından geçiyoruz. Bar bölümünün. Sen yoksun ama. Oysaki daha demin buradaydın. Neredesin Alex? Neredesin? Nereye gittin?

Dışarı çıktık. O arabayı getireceğini söyleyerek uzaklaşırken beklemeye başladım. Kapının önünde, sessiz sokağın kenarında tek başıma.

"Now then Mardy Bum."
-Peki o zaman asık surat.-

"I see your frown. And it's like looking down the barrel of a gun...And it goes off."
-Kaşlarını çattığını görüyorum. Ve bu bir silahın namlusuna bakmak gibi...Ve o silah patlıyor.-

Arkamdan gelen derin sesle ürperdim. Döndüm ve hiçkimseyi göremediğimde takip ettim. Sesi. Sahibini bulmak adına ki biliyordum. Sen olduğunu...

"And out come all these words."
-Ve ortaya çıkan tüm sözler-

"Oh there's a very pleasant side to you."
-Oh senin çok hoş bir yanın-

"A side I much prefer."
- Benim tercih ettiğim bir yanın.-

"It's one that laughs and jokes around."
-Gülüp espriler yapan yanın.-

Ara sokağın başında bekledim ve izledim. Onu. Mırıldanarak şarkı söyleyen ve şişeleri, etrafına dalgınca dizen...O...Gözleri beni buldu.

"Remember cuddles in the kitchen. Yeah, to get things off the ground ."

-Mutfaktaki kucaklaşmalarımızı hatırla. Evet, bir şeyleri başlatmak için yaptığımız-

"And it was up, up and away."
-Ve bunlar uçup gittiler.-

"Oh, but it's right hard to remember. That on a day like today when you're all argumentative."
-Oh, ama şimdi hatırlaması gerçekten güç. Böyle bir günde sen böyle tartışmacıyken.-

"And you've got the face on."
-Ve surat yapıyorken.-

Sessizce yanına doğru süzüldüm. Eğildim ve yüzünü izledim. Dolan gözlerimle. Dikkatle beni izleyen gözleri...Kızarmış ve morarmış göz altları. Dağılmış saçları ve pislenmiş pantolonuyla, beyaz ama her yeri leke olmuş gömleği...Yerde oturarak, sırtını duvara yaslamış mırıldanıyor hala. Şişeleri boşaltırken söyleniyor kendi kendine. Çok sarhoş ve farkında değil. Hiçbir şeyin. Çünkü bu, onun sarhoş olduğunu kavrayamayacağı bir sarhoşluk. Yani bilincinde değil. Hiçbir şeyin.

"Hatırlıyor musun?"

Başımı anlamayarak kaldırdım.

"O geceyi...Sana ilk defa şarkı söylediğim. O gece...
I Bet You Look Good On The Dance Floor. Tek iddaya gireceğim ve kazanabileceğim bahis bu olurdu herhalde."

Gülümsedim. O yüzümü izlerken dudaklarımı büzdüm. Çünkü ağlamak istemiyorum. Sen bu haldeyken Alex. Sen...Bu haldeyken.

Alex Turner || I Wanna Be YoursHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin