Aynanın karşısına geçtim ve bana makyaj yapmasına izin verdim. Yüzümü boyuyor sade olmasını hatta gitmek istemediğimi söyleyip duruyor olmamı umursamıyor. Sandra...
"Gideceğiz Windy! Artık söylenmeyi bırak!"
Sıkıntıyla iç çekerek aynada kendimi izlemeye ve Alex'i düşünmeye başladım. Klasik...Onu bir haftadır görmüyor mesaj veya telefon haricinde konuşmuyorduk ki bunun sorumlusu bendim. İstemiyordum. Kimseyi görmek yada kimsenin yanında olmak. Kendime bile yalan söylüyordum. Çünkü aslında istediğimi kendimde biliyordum. Tıpkı Alex'in bildiği gibi. Onu özlediğimi...
Bildiği gibi. Anlayışla karşılıyordu. Kendimi ondan ve herkesten soyutlamamı..."O zaman sadece bir haftamı sensiz geçirmiştim. O da küçücük bir haftaydı ama o küçücük bir hafta bile, bana seneler gibi gelmişti. Oysaki şimdi bana bak. Seneler sensiz. Ben sensizim..."
Makyajım bittiğinde boy aynasından kendimi izleyerek sıkıntıyla iç çektim.
Hem ruhsal hemde fiziksel olarak kendimi hiç bu kadar karanlık hissetmemiştim. Daha da daralmıştım ama canım kostüm giyinmek ve aptal gibi görünmek istemiyordu. Sandra gibi Disney prenseslerinden biri olmak ya da Denver ve Rosy gibi cadı, büyücü olmak. Yatağımda yorganımın altında olmak istiyordum aslında. Kostümle alakası yoktu ama her zaman isteklerimiz olmuyor öyle değil mi? Ki benimkiler hiçbir zaman olmadı.
Odadan çıktım ve salondaki koltuğa oturarak Sandra'yı beklemeye başladım. Rosy ve Denver karşımdaki koltukta öpüşüyor, gülüşüyor ben ise çift olarak giyindikleri sevimli kostümleriyle burukça gülümseyip onları izliyorum. Bir kez daha onu ne kadar özlediğim, yüzüme bir tokat gibi çarpıyor o an ve acısı üstümde uzun süre kalıyor. Berbat hissediyorum. Fazlalıkmışım gibi. Burada onların yanında. Kuzenlerim ve Rosy'nin. Denver'ın evinde. Fazlalıkmışım gibi ki öyleydim. Belki de artık gitmemi istiyordur. Annem bile beni kendi evimden kovarak istememezlik yapmışken, o neden istesin ki? Beni hiç aramamış nerede olduğumu merak etmemişti bile. Umrunda değildim ve bu benim için yeni yeni gün yüzüne çıkmaya başlamıştı. Evet biliyordum. Bana karşı biraz sertti ama...Bu kadarını beklemiyordum. Belki de başından beri istediği tam olarak buydu yada belki de ben, paranoya denizimde boğuluyordum. Bunu gururuma yediremiyordum.
Sıkıntıyla iç çektim ve yüzüme düşen saçlarımı geriye attım. Sandra'nın saatler süren hazırlanmasından sonra da Denver'ın arabasına bindik ve bu sefer arka koltukta tek başıma oturmamama rağmen yine, kendimi yapayalnızlar denizinde yüzerken bulduğumu fark ettim. Başımı koltuğa yaslayarak hızlı giden arabanın camından New York'un kalabalık sokaklarını izledim. Zaten sürekli izliyorum. "İzlemek." bu aralar sık yaptığım bir başka şey bu, hatta tek yaptığım şey bu galiba. Gerçi birde düşünmek ve ağlamak. Düşünmek, ağlamak ve izlemek.
Araba durduğunda kapımı açıp indim. Soğuk havayla ceketime sıkı sıkı sarıldım ve insanların mini elbiseleriyle nasıl üşümediklerini anlayamayarak barın kapısından içeriye doğru süzüldüm. Kuzenlerim ve Rosy'i takip ettim. Merdivenlerden aşağıya indik. İşte yine aynı koku...
Ter ve alkolün uyumu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Alex Turner || I Wanna Be Yours
Fanfiction"𝑺𝒆𝒄𝒓𝒆𝒕𝒔 𝑰 𝑯𝒂𝒗𝒆 𝑯𝒆𝒍𝒅 𝑰𝒏 𝑴𝒚 𝑯𝒆𝒂𝒓𝒕 𝑨𝒓𝒆 𝑯𝒂𝒓𝒅𝒆𝒓 𝑻𝒐 𝑯𝒊𝒅𝒆 𝑻𝒉𝒂𝒏 𝑰 𝑻𝒉𝒐𝒖𝒈𝒉𝒕 𝑴𝒂𝒚𝒃𝒆 𝑰 𝑱𝒖𝒔𝒕 𝑾𝒂𝒏𝒏𝒂 𝑩𝒆 𝒀𝒐𝒖𝒓𝒔 𝑰 𝑾𝒂𝒏𝒏𝒂 𝑩𝒆 𝒀𝒐𝒖𝒓𝒔..." "𝐼 𝑊𝑎𝑛𝑛𝑎 𝐵...