O Zaman Bu Zaman

749 51 88
                                    

Sahneye çıktığında şarkı söylemeye ve gitar çalmaya başladı. Peki bana neden söylememişti? Sahneye çıkacağını. Haber vermemişti. Sadece onu burada beklememi istediğini söyleyerek uzaklaşmıştı. James, ondan bunu mu istemişti?

O kadar sarhoştum ki ne söylediğini anlayamıyordum. Başım ağrıyor ve dönüyordu ama sahnede ne kadar güzel göründüğünü fark edebilmek için ayık olmama gerek yoktu zaten. Mükemmeldi. Başını ince parmaklarının üstünde hiç durmadan haraket eden gitarına bakabilmek için eğmiş ve saçları yüzüne düşerken, bedeni, gözlerimi kendine çekmeyi her zaman olduğu gibi kolaylıkla başarabilmişti. Müziğin uyumuyla haraket eden... Harika bir bedeni vardı.

Şarkı bitip müzik sesi son bulduğunda alkışlayan bağıran ve zıplayan insanları umursamadan, göz ucuyla bile bakmadan Matt'in uzattığı bardağı eline aldı. Sahneden inerek içmeye başladı.

Bazen onun kadar umursamaz olmak istiyor

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Bazen onun kadar umursamaz olmak istiyor. Canım neyi isterse onu yapmak ve olan sorumluluklarımı geçersiz sayarak- şimdi düşündüm de bazen değil. Her zaman. Onun kadar umursamaz olmak ve o böyleyken onu daha çok arzuluyorum. Biraz alakasız ama öyle. Deliriyor, kendimden, geçiyor, mayışıyor, yanıyorum. Mantıklı düşünemiyor sadece onu istiyorum. Sadece o.

Yanıma döndü ve barmenin uzattığı havluyu alarak gelişi güzel haraketlerle yüzünü, ıslak saçlarını ve boynunu sildi ama ne dikkat çekici. Her haraketi. Sanki çok farklı, daha önce hiç görmediğim bir şey yapıyormuş gibi. Gözlerini bana dikti. Koyu kahvelikler. Çok derin. Eğilip boymumu öperken yüksek sesle sesini duyurmak için bağırdı.

"Gidelim mi?"

Başımı salladım. Salladım ve ıslak olan saçlarını şefkatle okşadım. O da belimi kavrayıp beni iyice kendine çekerek tabureden indirdi. Barın çıkışına, kapılara doğru sarmaş dolaş bir şekilde yavaş yavaş ilerledik. Denver'a haber vermeyi unutarak kapıdan onunla birlikte dışarı çıktım. Havada bir kar soğukluğu, esen rüzgarın ürpertici sesi vardı. Sokaklar biz geldiğimizdeki kadar kalabalık ve ürkütücüydü. İnsanların makyajları o kadar gerçekçiydi ki bana bakan gözlerle korkuyordum. Elimi tutan el sıkılaştı ve kalabalığın içinde ilerlemeye devam etti. Sanki beni kaybetmekten korkuyordu ya da benim onun elini bırakmamadan.
Hasta olacağını söylüyordum ama o beni dinlemiyor ve o tatlı sarhoşluk ufak ufak beni terk ederken, arsız halim gidip, kendini duygusal olana bırakıyordu. Evinin olduğu apartmana geldiğimizde cebindeki anahtarla kapıyı açıp içeri girdi. Benide içeri alıp yavaşça odasına doğru ilerlemeye başladı. Ev sessiz ve karanlıktı. Anlaşılan bizden başka kimse yoktu.

"Buraya gel bebeğim."

Odasına girdik. Üstündeki ceketi çıkardı ve terli tişörtüde ceketin yanına, yere attı. Odasında gezinerek camdan simsiyah gökyüzünü izlemeye başladı. Belimi kavradı ve beni kendisine bastırdı. Boynuma öpücükler kondurdu. Sıcacık ve nemli...
Dudaklar. Ellerimi ıslak saçlarının içine soktum. Beni kendisine çevirdi ama açılan kapı bütün büyüyü bozmaya yetti. Geri çekildim. Bu bir kızdı. Yeşil renk saçları, siyah tonlara sahip makyajıyla, güzel bir kız.

Alex Turner || I Wanna Be YoursHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin