Üstüme bir anda bir ağırlık çökünce nedense gerilerek dolabımın karşısında dikilmeyi bırakarak yatağıma oturdum. Elbise giyinmek istemiyor kendimi rahat hissetmiyorum ama başka seçenekte yok gibi. Bara gitmekte istemiyorum aslında ama sanki görünmez bir güç beni çekiştiriyor.
Yataktan kalkıp sonunda seçtiğim elbiseyi giyindikten sonra aynada kendimi izledim.
Zarif beyaz bir elbise...Hem rahat hemde şık.
Güzel bir makyaj yaptıktan sonra saçlarımı taradım ve ceketimi alarak, çantamı takıp odamdan çıktım. Koridorda ilerliyorum şimdi hala düşünürken. Merdivenlerden aşağı iniyorum. Babam haberleri izlerken annem elindeki dosyaları karıştırıyor. Her zaman olduğu gibi. İkiside bana dönünce gözlerini kocaman açarak baştan aşağı süzüşleri. Evet. Her şey her zaman olduğu gibi."Nereye gidiyorsun bu halde ve bu saate?!"
Sesi sinirli ve kaşları çatık. Halimde ne var sanki? Üstümdeki elbise gayet güzel ve makyajımda çok ağır değil. Annem hala cevap vermediğim için sinirle burnunu kırıştırarak iç çekip duruyor.
"Denver...Denver, ben ve Sandra birlikte-"
Konuşmaya devam etmeme izin vermeden başını salladı ve gözlerini yeniden elindeki dosyalara dikti. Söz konusu Denver ve Sandra olunca "striptizci olacağım." desem yine kabul ederler herhalde. Bu bana güvenmedikleri anlamına geliyor bu arada. Oysaki güvenilmeyecek iki kişiye beni emanet ediyorlar ama haberleri yok.
Salondan çıkıp eğilerek topuklu ayakkabılarımı giyindim ve evden çıktım. Apartmanın karanlık merdivenlerinden yavaş yavaş indikten sonra kapıyı açıp evin önündeki beyaz arabaya doğru süzüldüm. Esen rüzgarla titriyor ceketime sarılırken yine pek bir şey değiştiremiyorum ve işte arka koltuktayım. Memnunumda. Önde oturmak çok bunaltıcı. Sandra hiç susmuyor ve müzik sesi midemi bulandırıyor.
Düşünürken Denver ve Sandra'nın konuşmadığını fark edince aynadan gözlerini dikmiş bir şekilde beni izlediklerini görerek başımı çevirdim. Bu rahatsız edici. Aramızdaki gerici sessizlik ve onların merakı.
Merak edilecek bir şey yok aslında. Hiçbir şey yok.Araba tanıdık mekanın önünde durduğunda derin bir nefes alıp kuzenlerimi takip ettim. Denver içeri girdiğimizde yine beni kendine çekip kalabalığın içine daldı ve alışılmışlıkla kendimi ona bıraktım. Aynı masaya doğru ilerliyoruz. Günlük rutin haline geldi zaten bu durum ve işte her şey tahmin ettiğim gibi. Nicky'nin itici ve erkek arkadaşının azgın bakışları. Benden ne istiyorlar gerçekten anlam veremiyor ama sorgulamıyordumda artık. Onları rahatsız etmiyor işlerine burnumu sokmuyor muhattap bile olmuyorum aslında ama onlar benim aksime sürekli bana laf sokup duruyor eleştiriyorlar. Hiç durmadan.
Gözlerimi kalabalık mekanda gezdirdiğimde bar bölümündeki tanıdık yüzle dudaklarımı birbirine bastırdım. Bu sefer tezgahın arkasında değil bar taburelerinden birinde oturuyor. Yanındaki adamla konuşurken gülüyor. Evet...Pembe dudaklar sinsi sinsi kıvrılıyor. Beyaz dişleri öne serilirken...Çok güzel gülüyor ama bunu çok sık yapmıyor. Onu izlerken ister istemez bende aptal aptal gülümsemeye başladığımda gözleri beni eliyle koymuş gibi bulunca o bir anda ciddileşirken utansamda gözlerimi kaçırmadım. O ise beni baştan aşağı süzdü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Alex Turner || I Wanna Be Yours
Fanfiction"𝑺𝒆𝒄𝒓𝒆𝒕𝒔 𝑰 𝑯𝒂𝒗𝒆 𝑯𝒆𝒍𝒅 𝑰𝒏 𝑴𝒚 𝑯𝒆𝒂𝒓𝒕 𝑨𝒓𝒆 𝑯𝒂𝒓𝒅𝒆𝒓 𝑻𝒐 𝑯𝒊𝒅𝒆 𝑻𝒉𝒂𝒏 𝑰 𝑻𝒉𝒐𝒖𝒈𝒉𝒕 𝑴𝒂𝒚𝒃𝒆 𝑰 𝑱𝒖𝒔𝒕 𝑾𝒂𝒏𝒏𝒂 𝑩𝒆 𝒀𝒐𝒖𝒓𝒔 𝑰 𝑾𝒂𝒏𝒏𝒂 𝑩𝒆 𝒀𝒐𝒖𝒓𝒔..." "𝐼 𝑊𝑎𝑛𝑛𝑎 𝐵...