-Okyanusta Süzülen Bir, Bira Şişesi-

486 56 71
                                    

Başımı tatlı kıkırtısıyla ona doğru çevirdim. Saçlarını okşadığımda gülümsedi. Hala biraz üzgün ama belli etmemeye çalışıyor. Bende üzülmeyeyim diye. Oysaki bilmiyor. Benim mutlu olduğum zamanlarda bile rol yaptığımı.

"Anne! Bak! Bak ne oldu!!"

Seçtiği filmi izliyoruz ve eli patlamış mısır kasesine girip çıkıyor. Heyecandan o kadar hızlı yiyor ki ona yetişemiyorum.

Mesaj sesiyle başımı, hemen yanımda duran ve aydınlanan ekranıyla beni kendine çekmeye çalışan, birde bunu kolaylıkla başaran, telefonuma diktim.  Sıkıntıya iç çektim. Sandra. Benden özür diliyor. Kaba olduğunu söylüyor ki öyleydi ama haklıydı da. Derin bir nefes alıp bana üzgün bir şekilde bakan ve filmi izlemem için dudaklarını büzen, David'i görünce gülümsedim. Çok sevimli ve bazen beni parmağında oynatıyormuş gibi hissediyorum. Bu sevimliliğini kullanarak. Daha iyisi olmak istiyorum. Onun için. Daha iyi bir anne. Çünkü o bunu hakkediyor. Bir sürü oyuncağı, daha büyük bir evi ve kendine ait bir odayı, yatağı. Bunların hepsini hakkediyor ama benim bunları karşılayabilmek için yeterince maddi durumum yok. Bunu biliyorum. Maddi durum...

"Onu kaybedeceğini biliyorsun öyle değil mi? Bu şekilde yaşayamazsın. Onu senden alacaklar. Oğlunu...Her şeyini kaybedeceksin Windy. Kendine çekidüzen ver!"

Kendime çekidüzen vereyim. Nasıl?
O zaman, içimden böyle geçirmiştim. Nasıl? Nasıl yapacağımı bilememiştim. Nasıl her şeyi David için kolaylaştıracağımı. Nasıl onun için düzgün bir hayat oluşturacağımı. Nasıl?
Denver'ın söylediklerini hazmetmem sadece bir haftamı aldı ve o "nasıl?" sorularının cevaplarını bulmamın, David'in için var olmamın, David için yaşamamın...Bir haftacık.

O zamanlar iyi değildim. Bitiktim. Alkolik. Minicik ve henüz bir kaç aylık bir bebeğin, kendi bebeğimin yanında, bu küçücük evde, yerde uzanıyor ağlıyordum. Çığlık atıyor ama sesim çıkmıyor ve seni dinliyordum Alex. Seni...Seni Alex...Sesini...Şişeleri deviriyor karnımı şişirene kadar içiyor, kusuyor, sızıyor, bayılıyor, ağlıyordum ve kendimi bir başka belirsizlikte buluyordum. Kabullenemiyordum. Zaten hiçbir zamanda kabullenememiştim. Gerçeği...Beni bırakıp gittiğini...
Geri döneceğini umuyordum. Beni seviyordun. Öyle söylememiş miydin? Söylemiştin. Peki neden gitmiştin?

"Anneciğim? İyi misin? Titriyorsun."

Ürkerek başımı ona doğru çevirdim. Zorda olsa gülümsedim ve yanağını okşadım. Yumuşacık yanağı...Düşüncelerimde boğulurken onu, tamamen unutmuştum.

"İyiyim bebeğim...Ben...İyiyim."

Başını gülümseyerek salladı ve filmini izlemeye devam ederken dudaklarını büzdü. Çalan kapı sesi ikimizinde gözlerini oraya dikmesine sebep olmadan önce. Gayet mutluyduk ve bu kimdi?

 Gayet mutluyduk ve bu kimdi?

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Birini beklemiyorum. Hemde bu saate. Ayağa kalktım ve burada kalmasını söyleyerek mutfağa girip çekmecelerden bir bıçak aldım. David beni yanına çağırıyor ve sesi titriyor, o da benim kadar korkuyor çünkü...Çünkü ufak olsada bir kaç şey hatırlıyor. Önceden yaşadığımız...Bir kaç şey...

Alex Turner || I Wanna Be YoursHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin