En İyisi

601 50 101
                                    

Açılan kapıyla başımı çevirdim. Düşünceleri ittim ve gözlerimi ona diktim. Gergin gibi, ya da sinirli ama bana yansıtmamak için büyük çaba sarf ediyor sanki. Ona doğru ilerledim ve belimi kavrayarak beni kendine çektiğinde kollarımı boynuna doladım. Ona sıkı sıkı sarıldım. Başını saçlarımın içine gömdü ve popomu damarlı elleriyle kavramasına izin verdiğimde, beni kucağına alıp yatağa oturtuşuyla konuşması için bekledim ki gerek yoktu. Çünkü belliydi. İstemiyordu açıkça. İstemiyordu ki bende bunu biliyordum. Onu yatağa ittiğimde gülümsedi ve beni de yanına yatırıp yüzüme düşen saçlarımı güzel elleriyle geriye itti. İnce parmakları yüzümde geziyor, mayışıyorum şimdi.

Bir süre yatakta uzanarak kıkırdayıp sohbet ettik. Dün hakkında hiç konuşmadık ki istemediği her halinden belliydi. Aksine korkuyordu sanki. Dün hakkında bir şey sormamdan. Bana bağırması ve-Yataktan kalktığında, elimi tuttu ve beni de kaldırıp odadan çıkardı. Koridorda ilerleyerek mutfağa girdik. Ev sessiz. Sessiz ve boş ki bu, Matt ve artık yanındaki kız kimse, onların gittiği anlamına geliyor.

"Pancake sever misin?"

Farketmez dercesine omuz silkti. Bende başımı salladım ve ihtiyacım olan malzemeleri ondan isteyerek yumurtayı kırıp sütü eklemeye başladım. Ben odaklanmış bir şekilde işimi yaparken kollarını göğsünde bağlayarak arkamdaki tezgaha yaslanmış, beni izliyor. Bütün dikkatini bana vererek. Onu görmüyorum ama hissedebiliyorum. Koyu gözleri, vücudumda geziniyor ve ben bir mum misali erirken. Umursamıyor. Sadece devam ediyor ki sanırım anlamıyor. Üzerimdeki etkisini.

Bütün malzemeleri kaba koyup karıştırmaya başladığımda, kollarımı havaya kaldırdığım için açılan ve hızla karıştırdığımdan sallanan popomla aldığı derin nefes sesini dinlerken gülümsedim. Arkasından da mırıltısı. Bir şeyler söylüyor ama net değil. Bu yüzden karıştırmayı bıraktım. Ne söylediğini anlayabilmek, sessizlik evi sardığında ilahi sesini duyabilmek için. Sanki onun dudaklarından dökülmüyor da, gökyüzünden duyuluyor bu ses. Melekler kulaklarıma ulaştırıyor. Bu sesi. Gerçek üstü misali.

"When you walked around your house wearin' my sky blue Lacoste."

-Evinin etrafında dolaşıyorken giyindiğin gök mavisi Lacoste'umla-

"And your knee socks."

-Ve diz çorapların.-

Arkamı döndüğümde devam etti. Bana doğru ilerlerken.

"The late afternoon, the ghost in your room."

-Akşama doğru, odandaki hayalet.-

Beni tezgahla arasına aldı ve belimi kavradı. Eğilip burnunu benimkine sürttü.

"That you always thought didn't approve. Of you knockin' boots."

-Her zaman odanda olduğunu sandığın ve sevişmemize izin vermeyen.-

Başını eğdi ve devam etmeden önce bir süre bekledi. Sıcacık nefesini boynuma üfledi. Titredim. Titredim ve dudaklarımı ısırdım. O da...Öpmeden önce söyledi. Fısıldayarak. Sanki bir sırrı açığa çıkarmak istiyormuş gibi. Büyük bir gizemle.

"Never stopped you lettin' me get hold. Of the sweet spot by the scruff of your."

-Boynundaki o tatlı noktaya dokunmama izin vermeni engelleyemedi.-

Uzun bir öpücük bıraktı ve dilini özenle değdirdi ben tişörtümü tutup çekiştirdiğimde.

"Knee socks."

-Diz çorapların.-

"Hep sevdiğini söylerdin. Diz çoraplarımı. Sürekli oynar hafifçe aşağıya doğru kaydırdığında bacaklarıma öpücükler kondururdun. Sıcacık, ıslak...Öpücükler.
Onlara başka ne denirdi bilmezdim. Diz çorapları. Okulda tek ben giyinir ve sen-bayılırdın."

Alex Turner || I Wanna Be YoursHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin