Çok Uzakta...

2.8K 82 169
                                    

Başımı koltuğa yasladım ve haraket eden arabada belirsizleşen sokakları izlerken iç çektim. Kulaklığımdan gelen müzik sesi bedenimi rahatlatıyor ve kendimi sözde bu şekilde mutlu etmeye çalışıyorum ama pek bir işe yaramıyor bakınca. Çünkü artık İngilterede değiliz. İngilteredeki gibi sokakları süsleyen evler yok...
Büyük binalar, kalabalık...
Etrafta koşuşturan insanlar...
Annemin ön koltukta arkasınını dönerek konuşmaya başlamasıyla kulaklıklarımı çıkardım. Onu müzik dinlerken duymadığımı biliyor ama hala konuşmaya devam ediyor.

"Ne dediğini duymadım."

Gözlerini devirerek başını iki yana salladı. Bense yine o itici mimikleriyle"Bir kerede şu kulaklıklarını takmasan olmaz mı?" diyeceğini biliyorken daha o konuşmaya başlamadan kendi kendimi geriliyorum. İşte o da pek dayanamıyor. Tamda tahmin ettiğim gibi. Dudakları kendine hakim olamayarak aralanıyor.

"Kulaklıkların olmasaydı duyardın."

Tam olarak aynı değil ama ikiside aynı şeyi hitap ediyor ve hayır...Yine seni dinlemezdim büyük ihtimal demek istiyorum ama kendime hakim olmak için büyük bir çaba sarf ediyorum. Çünkü biliyorum. Konuşmaya başlarsa hiç susmaz ve bu ise beni daha da sinirlendirir.

Annemle aramız hep böyle. Çekişmeli...
Ona göre mantıklı düşünemeyen, aklı bir karış havada, geleceğini düşünmeyen, sorumsuz, ileride doğru düzgün bir işi sahibi olamayacak ve ailesinin maddi durumuna güvenerek hayatını sürdürmek isteyen küçük bir kız çocuğuyum. Evet...Kız çocuğu...Çünkü anneme göre hiçbir şeyi ciddiye almıyor kendimi insanlardan soyutlayıp duruyorum ve işte araba durduğunda ikimizde başımızı cama doğru çevirip yeni evimize baktığımızda...Sanki bütün oksijen bedenimden çekiliyormuş gibi hissediyorum.

Bir apartman

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Bir apartman...
İngilteredeki gibi bize ait bir villa değil. Aman ne güzel.
Arabadan indim ve yüzüm eskisine oranla daha da asılmışken kaşlarımı çatıp derin bir nefes aldım.

"Somurtmayı bırak Windy."

Sen dedin ya hemen şimdi bırakırım. Sahi nasıl yapabilirim ki bunu?! Somurtmayı? Nasıl bırakabilirim ki? İstemediğim bir şehirde ne kadar yaşayacağımı bilemeyerek nasıl mutlu olabilirim? Babam bagajı açınca içinden özel eşyalarımın olduğu koliyi alıp kapıya doğru ilerledim. Gelişi güzel bir şekilde ki hangi daire olduğunu bile bilmiyor öylecene yürümeye devam ediyorum. Çünkü daha fazla annemin yüzünü görmek istemiyorum. Sırf bu yüzden giriyorum apartmana. Burada yaşamak için çok heyecanlı olduğumdan falan değil yani. Merdivenleri yavaş yavaş çıkarkende iç çekmeden edemiyorum eski binaya bakınırken...
Bütün mobilyalarımız biz gelmeden önce getirildi. Annemin güvensizliği yüzündende özel eşyalarımızı koliledik ve işte benimki elimde...Minicik bir koli. Bakınca pekte bir özel eşyam yokmuş...

"Nasıl yani!! Asansör?! Buraya kaç para saydık ve asansörü yok mu?"

İşte annem, asansör olmadığı için söyleniyor ve babamda onu teselli etmeye çalışıyor. Zavallı adam.
Bende. Hemen karşımda duran kapıyı izlerken güçlü hislerimle inanıveriyorum. Buranın yeni evim olduğuna ve işte...Annem ve babam merdivenleri nefes nefese çıktıktan sonra olduğunu düşündüğüm kapıya doğru ilerliyor. Babam cebinden anahtarı çıkarırken annem elini yelpaze olarak kullanıp boynuna doğru sallıyor ama bilmiyorki bu onu daha çok yorduğundan daha çok terletiyor.
Açılan kapıyla ikiside içeri doğru süzülürken iç çektim.

Alex Turner || I Wanna Be YoursHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin