Tabakları sabunladım. Sıra halinde durulanmayı bekleyenlere bakarken karnımdaki kasılmayla nefes alamadım. Artık daha yoğunum. Her açıdan. Ne kadar Alex, David'le ilgilense onunla zaman geçirsede yoğunum. Yoğun ve yorgun. Kendime ayıracak zamanım yok. Gerçi hiçbir zaman yoktu ama şimdi...Hiç yok. Çünkü çalışıyorum. Artık iki işte. Çünkü kıskanıyorum. Alex'in oğluma...
Oğlumuza verebildiklerini. Bende verebilmek istiyor ama ne kadar çabalasamda yapamıyorum. Ona aldığı oyuncaklar, kıyafetler ve sağlayabildiği onca şey...
Bende film izlerken, sinemada, heyecanlı heyecanlı kıkırtılarını dinlemek istiyor, parıldayan gözlerini görmek istiyorum. Alex'i her açıdan kıskanıyorum. Çünkü ne yaparsa yapsın David mutlu oluyor. Gözleri parıldıyor, sürekli gülümsüyor. Benimle geçen beş sene ise gözleri hep yaşlıydı. Ağlamak için hazır. Çabalıyor kendimi yıpratıyorum. Sırf oğlum için. O mutlu olsun diye ama ne yaparsam yapayım yetersiz kalıyor. Oysaki Alex gülümsese bile...
Sanırım tek nefesi bile yetiyor David'in mutlu olmasına..."Windy! Ufaklık dışarıda!"
İçine daldığım düşüncelerim uçup uzaklaştı. Mutfaktan gelen sesle sıçradım ve eldivenlerimi çıkarıp ıslak ellerimi önlüğüme sildim. Bulaşık bölümünden mutfağa geçtim. Oradan da restorana. Masaların arasında sessizce, ayakkabılarımı izleyerek ilerledim. Masalarındaki yemeklerini yerken gülümseyen insanlara bakındım. Süslü kıyafetler, kuaförden yeni çıktım havası veren yapılmış saçlar ve makyajlar...
Dolapların orada, meraklı gözleriyle beni izleyen David'i görünce adımlarımı hızlandırdım. O ise geniş gülümsemesiyle bana doğru koştu. Bana ulaştığında eğildim. Kısacık kolları boynuma dolandı. Başını omzuma yasladı ve ufacık elleriyle uzun saçlarımı okşadı. Derin derin nefes alıyor, ben ise bu güzel geçen bir kaç dakikamı, huzurlu geçirmek adına gözlerimi kapatıyorum. Çünkü birazdan işimin başına, iğrenç bulaşıkları yıkamaya geri döneceğim. Biliyorum ve hayal aleminden uyanmak adına gözlerimi açtığımda, bir başka cehenneme uyandığımı görerek nefessiz kalıyorum. Alex...
Kollarında o kadın...Yerinde olmak istediğim kadın.Başıma ağrılar giriyor, gözlerim doluyor. Nefesim daralıyor. Sanki bütün oksijen beni bulmak istemiyor ve kaçıyor benden. Yine titremeye başlıyorum. Sanki hava buz kesmiş gibi. Tek başıma olduğumu bilerek...Yapayalnız...Yine kendimi kandırdığımı anlayarak...Koyu kahve gözler benimkileri bulduğunda artık göz yaşlarım dayanamıyor, süzülüyor. Yanaklarımdan. O da uzaklaşıyor, o kadından ama ne gerek. Ne gerek?
"Anneciğim?"
Donup kaldın ve geri çekildin ama ben çoktan yerle bir olmuştum Alex. Bir an sadece bir an...Gerçekten yanımda olmak istediğini düşünmüştüm. Tek David için değil benim içinde eve geldiğini, benim yanımda da olmak istediğini...Bir imkansıza inanmıştım. Yine. Oysaki hep kendi kendime söyleyip durmuştum. Beni sevmediğini...Beni istemediğini...
Benden iğrendiğini...Nefret ettiğini...Çünkü öyle olmasaydı. Beni sevseydin. İsteseydin. İğrenmeseydin. Nefret etmeseydin. Gider miydin? Beni terk eder miydin? Şimdi o kadın kollarının arasında olur muydun? Gözlerimin önünde onu öper miydin? Aksini arzulayarak kendime inandırmıştım işte bende ama hayır. İnandırmamıştım aslında. Sanırım sadece istemişim. İnanmak ama artık dayanamıyorum. Koyu kahve gözlerine bakamıyor, nefes alamıyor, titriyorum. Kırık kalbimin parçaları batıyor göğsüme. Boğazımdaki yumru, içimdeki boşluk, büyüyor. Gözlerim kararıyor, ölüyormuş gibi hissediyorum. O kağıt parçasını okuyorkenki gibi yani...Hani beni terk ettiğinde, masanın üzerinde bıraktığın, güzel yazınla süslenen buruşuk kağıtta yazanlar...Artık ezbere biliyorum Alex. Her satırını... Akan mürekkepten korkarak aklıma yazdım çünkü. Unuturumda kaybederim diye ki sende bunu besteledin. Öyle değil mi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Alex Turner || I Wanna Be Yours
Fanfic"𝑺𝒆𝒄𝒓𝒆𝒕𝒔 𝑰 𝑯𝒂𝒗𝒆 𝑯𝒆𝒍𝒅 𝑰𝒏 𝑴𝒚 𝑯𝒆𝒂𝒓𝒕 𝑨𝒓𝒆 𝑯𝒂𝒓𝒅𝒆𝒓 𝑻𝒐 𝑯𝒊𝒅𝒆 𝑻𝒉𝒂𝒏 𝑰 𝑻𝒉𝒐𝒖𝒈𝒉𝒕 𝑴𝒂𝒚𝒃𝒆 𝑰 𝑱𝒖𝒔𝒕 𝑾𝒂𝒏𝒏𝒂 𝑩𝒆 𝒀𝒐𝒖𝒓𝒔 𝑰 𝑾𝒂𝒏𝒏𝒂 𝑩𝒆 𝒀𝒐𝒖𝒓𝒔..." "𝐼 𝑊𝑎𝑛𝑛𝑎 𝐵...