"Hiç Hata Yapma, Hiç..."

663 55 148
                                    

Gözlerimi perdelerin arasından sızan ışıkla açtım. Derin bir nefes aldım ve başımı ona doğru çevirdim ama o...Yok. Doğruldum ve onu bulmak adına sessizce odaya bakındım. Yine başarısızım. Zaten hep öyle değil miyim?

"O an gittiğini düşünmemiştim. Nedense düşünememiştim. Dünden sonra kırılmıştım Alex. Evet...Hemde çok ama...Beni bırakıp gidebileceğin, her an aklıma geldiği gibi o an, aklıma gelmemişti. Yatağında uzanırken...İnanmıştım. Sonunda birinin beni karşılıksız sevebileceğine...İnanmıştım ama yanılmıştım. Çünkü en hazırlıksız olduğum anda, beklemediğim zamanda...Sen, beni bırakıp gittin. Terk ettin."

Yorganı ayaklarımla iterek yataktan kalktım ve yerdeki elbisemi almak için eğildim ama giyinilecek durumda değil. Her zaman olduğu gibi. Bu yüzden doğruldum ve saçlarımı topladım. Açık dolabından bir tişört alıp başımı, kapıdan dışarıya doğru uzattım. Boş koridoru izlemeye başladım. Sessizlik. Odadan çıktım ve evin bütün odalarında-ki Matt'in ki de dahil.-her yerde onu bulmak adına dolaştım ama sorularım, hep cevapsız kaldı.

"Ki hala cevapsızlar, öyle değil mi?"

Odaya geri döndüm ve sıkıntıyla iç çektim.

"Ne kadarda acınılası Alex. Beni terk etmiştin ama ben bunu düşünmemiş ihtimalini bile vermemiştim o an. Çünkü bana öyle demiştin. Bana "Seni çok seviyorum ve hep seveceğim." demiştin. Terk eder miydin? Etmiştin. Belki de yalan söylemiştin ama ben bazen, kendi doğrularımdan bile daha güvenilir bulmuştum senin yalanlarını ve hep inanamıştım. Sana...Hep inanmış...Sonunda da sensiz kalmıştım."

Odada gezinmeye başladım ve belki de dışarı çıkmıştır dedim. Belki de döner.

"Dönmedin."

İlerledim ve masadaki kağıt parçası- Elime aldım ve okudum. Sessizce...Hissizce.

"In a foreign place, the saving grace was the feeling,"

(Yabancı bir yerde kalan tek güzel duyguydu,)

"That it was a heart that he was stealin'
Oh, he was ready to impress and the fierce excitement"

(Onun kalbiydi çaldığı,
Onu etkilemeye ve büyük heyecana hazırdı.)

"The eyes are bright, he couldn't wait to get away."

(Gözleri parlıyordu, onu kaybetmeyi bekleyemezdi.)

"And I bet that Juliet was just the icing on the cake."

(Eminim Juliet onun yanında sadece pastanın kremasıydı.)

"Make no mistake, no..."

(Hiç hata yapma, hiç..."

...

"All the little promises, they don't mean much,"

(Bütün bu küçük sözler pek bir şey ifade etmiyorlar,)

"When there's memories to be made."

(Onunla elde edeceği hatıralar varken.)

"Bu, bana oynadığın son sevimli oyunundu Alex ve ben, bu son sevimli oyunla anladım gittiğini...
Hayatımdan tamamen çıktığını ve çıkmak istediğini...Artık yoktun ve kalbimin kırıkları yavaş yavaş yere düşerken, kırılma sesleri kulaklarımda yankılanıyordu. Bitmişti. Alex Turner gitmişti ve şimdi onun evinde, yerde oturarak, bacaklarımı kendime çekmiş bir şekilde, hıçkıra hıçkıra, tırnaklarımı kalbimdeki acıyı başka bir yere çekebilmek için parçalarcasına sıktığım bacaklarıma geçirirken, ağlıyordum ve bu süre, sonsuz gibi geliyordu bana o an. Hava karardı. Yıldızlar, simsiyah gökyüzünü süsledi. Ben ise senin acından göz yaşı dökmeye devam ettim saatlerce ama sanırım yetersizdi Alex. Çünkü bıraktığın acı ve boşluk, hala kalbimde ve hala ağlıyorum. Hala bekliyorum. Hala..."

Alex Turner || I Wanna Be YoursHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin