Ayrı Dünyaların İnsanları

948 62 80
                                    

Güneş gözümüze girmeye başlayınca yanında yavaşça ilerlerken bahçede, başımı eğdim. Sessizce yürümeye devam ediyoruz. Başımı kaldırıp onu izlemeye başladım. Her zaman olduğu gibi. Gözlerimi büyülenerek kocaman açtım. Pürüsüz tenine değen güneş ışığı, parlıyor. Yüzüne düşen saçlarıyla gözlerini kısıyor ve yoğun erkeksi kokusuyla nefessiz kalıyorum. Bu nasıl bir adam böyle? Ne büyüleyici...Onu izlerken hiç sıkılmıyorum ama bizi izleyen gözlerin varlığıyla. Geriliyorum.

"Seni evine bırakmamı ister misin? Onu taşıyamayacağından eminim."

Derin sesiyle ürkerek düşüncelerimden ayrıldım. Benimle konuşmaya mı çalışıyor?
Yada...
Sadece kibar olmaya çalışıyor ki büyük ihtimallikle öyle ve ikimizde o gece hakkında konuşmuyoruz.
Ne o nede ben...O öpücük...

Kalabalığın içinde yerde oturan Nicky'nin iğrenç bakışlarıyla karşılaşınca yüzümü buruşturdum ve başımı ona...Alex'e bakabilmek için çevirdim. Bu seferde beni sinirle izleyen kız grubuyla göz göze geldim. Kaşlarımı şaşkınlıkla kaldırdım. Çünkü şaşırmamak elde değil. Neden herkes bu kadar sinirli? Bana karşı. Neden herkes bana bu şekilde bakıyor?

"Teşekkür ederim ama Sandra'yı...Kuzenimi bekleyeceğime söz verdim."

Böyle söylediğim için pişmanım. Gerçekten...
Pişman ve kendime kızgın. Ağzıma sertçe vurmak istiyorum mesela. Sandrayı ekip onun beni bırakmasına izin verebilirdim diyorum ama bu da çok uygunsuz olur gibi. Öyle değil mi?

Başını salladı ve köşedeki banka oturup gözlerini bana dikti. Gözleri vücudumda geziyor, kaşlarını kaldırarak önünde dikilen beni izliyor. Sanırım yanına oturmamı bekliyor ve istiyor. Bende itaat ediyorum. Yanına oturuyor ve bacaklarımın üzerindeki parmaklarımla oynuyorum. Koyu kahvenin en güzel tonu olan gözlerini üzerimde hissederek...

"Pek senin tarzın değildi. Söylediğim şarkı."

Başımı kaldırıp gözlerimi onun beni izleyen gözlerine diktim. Ne demek değildi? Benim tarzım. Neymiş ki? Benim tarzım. Kaşlarımı ne demek istiyorsun dercesine kaldırdım. Elini deri ceketinin cebine atıp sigara paketini çıkardıktan sonra içinden bir tane alarak, pembe dudaklarının arasına yerleştirdi. Bende her haraketini takip ederek bacaklarımı birbirine bastırdım.

"Neden? Biz balerinler hep klasik müzik dinleriz diye mi?"

Başını onaylayarak salladı. Bende kaşlarımı çattım. Evet klasik müzik dinleyerek rahatlıyorum ama bizde Rock dinleyebiliriz. Gümüş çakmakla sigarasını yaktıktan sonra derin bir nefes aldı.

"İlk aldığım albüm Oasis-Be Here Now'dı."

Başını bir şey olmuş ve korkmuş gibi hızla çevirip kaşlarını kaldırarak bana baktı. Anlamıyor gibi yada sanki ben başka bir dilde konuşmuşum gibi. Şaşkın mı? Bilmiyorum. Onun yüzünü okumak zor.

"Benimle dalga mı geçiyorsun?"

Dalga mı? Neden dalga geçeyim ki? Bir süre sessizce onun beni izleyen koyu kahve gözlerine bakındım. Konuşmayacak gibi. Bu yüzden başımı iki yana salladım. Yanlış bir şey söylemiş gibi hissediyorum.
O beni bu şekilde izlerken ama söylemediğime eminim.

"Neden ki?"

Gözleri hala beni izliyor. Aynı ifadeyle. Dudakları da tek kelime etmek için aralanmıyor. Bu sinirimi bozuyor. Konuşmasını istiyorum. Çünkü delici bakışları altında bir mum gibi eriyor, geriliyorum. Yanaklarımın kızarıp yüzümün ısınmaya başladığını fark edince başımı utanarak eğerken, güzel sesinin yoğunluğuyla derin bir nefes alıyorum. Sanırım bayılacağım.

Alex Turner || I Wanna Be YoursHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin