Multimedia:
Frank Sintara - Fly Me To The Moon
××××××××××××××××××××××××××××××
Ömer Ege Yenilmez - Birkaç saat önce"Tekrar yapalım bunu. Çok güzel bir maçtı." Dedi Serdar, yerden su şişesini alırken. Hepimiz onaylayan mırıltılarla sahadan çıkmıştık.
Diğerleriyle vedalaştıktan sonra Selim'le kendi arabama binmiştik. "Sen ne yaptın Eliz işini? Konuşabildin mi?" Dediğimde, derin bir nefes aldı.
"Hayır, konuşamadım. Gelmedi şirkete. Kardeşi hastalanmış, kendi evine aldı. Ona bakıyormuş şu an." Dedi sonra ekledi. "Ama yarın geliyormuş."
"Güzel güzel anlat hislerini. Dan diye dalma konuya bak."
"Tamam tamam, bakarız." Dedi kısık bir sesle.
Arabanın zorlukla hareket ettiğini fark etmemle dijital ekrana baktım. Öndeki tekerlekte bir sorun olduğunu gördüğümde, ofladım. "Galiba sağ ön tekerlek iniyor." Demiştim Selim'e bakıp. "Burada benzinlik bulamayız. Bir oto dükkanı görürsen söyle de hava bastıralım."
Leyl'in attığı mesaja cevap verip bakınmaya devam ettim. Az ileride dar bir sokakta küçük bir oto lastikçi gördüğümde, oraya sürüp önünde durdum. "Selamün aleyküm." Dedim, arabadan inerek içeri girdiğimde.
Yaşlı bir adam elini bir havluya silerken, çıktı. "Aleyküm selam, buyur."
"Bizim arabanın tekerliği inmiş de, hava bastırmak istiyorum." Dediğimde, başını sallayıp hava pompasını alarak tekerleğe baktı.
Kaşlarını çatarak bir şey çıkardı tekerlekten. "Delikanlı, çiviye basmışsın. Bu tekerlekle süremezsin arabayı." Dedi çiviyi göstererek.
"Değiştirir misin, abi? Yoksa başka bir yer mı arayayım?" Diye sorduğumda, elini salladı.
"Hallederim hemen şimdi. Bekleyin siz. Çay içer misiniz?"
"Sağ ol, abi." Dedim başımı sallayarak. Bize iki tane çay yapıp arabanın yanına gitti. Biz Selim'le sandalyelere oturmuş adamın işini bitirmesini beklerken, bir anda üç adam girdi dükkana.
Adam korkuyla doğrulup adamlara baktığında, biz de yerimizden kalkmıştık.
"Oğlun nerede, Rüstem?" Dedi sert bir sesle adamlardan uzun boylu olan.
Rüstem denen yaşlı adam "B-bilmiyorum." Dediğinde, diğeri yakalarını tutup sertçe kendine çekmişti.
"Polisi ara, Selim. Belli ki büyük bir şey var." Dedim kısık bir sesle yanımdaki Selim'e adamın belindeki silahı görerek.
"Seni burada gömerim. Söyle, nerede o piç!" Diye bağırmıştı uzun boylu adam.
Yanlarına hızla adımlayarak yaşlı adamı geri çektim. "Ağır olsana, birader. Ne oluyor?"
"Sana ne lan?!" Diye tısladı dişlerinin arasından.
"Bu mu adamlığın? Baban yaşında bir adamı dövmek?" Dediğimde, bana doğru birkaç adım atarak omuzumdan ittirdi.
"Sen ne diye karışıyorsun?!"
"Sana mı soracağım karışıp karışmayacağımı?" Dediğimde, öfkeli bir soluk bırakıp bana kafa attı. Sanırım burnum kırılmıştı.
Yakalarını tutup ona bir yumruk savurduğumda, diğer adamları da olaya girmişmişti. Selim birisiyle boğuşurken, uzun boylu olan ve bir diğeri benimle ilgileniyordu.
"Belanı sikerim senin lan!" Diye bağırdım, diğer adamın yanımızdan ayrılıp arabama doğru ilerlediğini gördüğümde.
Uzun boylu olana kafa atıp onu kendimden uzaklaştırmış ve diğerini giydiği tişörtten tutarak durdurmuştum. Burnumdan akan kanlar durmuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sway
Romance(Tamamlanmıştır.) " When marimba rhythms starts to play. Dance with me, Make me sway. Like a lazy ocean hugs the shore. Hold me close, Sway me more.' Yavaşça sallanmaya başladık göz göze. Benim elerim omzunda duruyor, onun elleri ise belimi sıkıc...