Chapter Four

1.5K 119 159
                                    

Multimedia :
Deniz Baykuş
Yüzyüzeyken konuşuruz - Uykusuz ve dengesiz
××××××××××××××××××××××××××
Birkaç hafta geçmişti ki, Deniz İzmir'i bırakıp İstanbul'a gelebilmişti. Kardeşlerine sürpriz yapmak istediği için geleceğinden bir tek Mehtap annesi'nin haberi vardı.

Telefonunu çıkarıp Mehtap'ı aramaya koyuldu. Aynı zamanda Mehtap evinde kızını uyandırmaya çalışıyordu. Uyanmayacağını anladığında, komodinin üzerindeki dolu su bardığını eline aldı. "Ela, bak bu son kez, bir daha söylemeyeceğim. Kalk artık." Dedi sinirli bir sesle.

Ela arkasını dönüp, "Tamam, anne. Yarım saat daha sadece. Saat kaç şu an?" Dedi uykulu bir mırıldanışla.

Saat on olmasına rağmen annesi, "Saat on iki buçuk." Demişti artık kalkmasını umarak.

"Tamam o halde, saat bir olduğunda kaldırırsın." Deyip uykusuna kaldığı yerden devam etmeye çalıştı.

"Benden günah gitti." Diyerek suyu kafasına boşaltan annesiyle, yataktan yere yuvarlanmıştı.

"Anne!" Diye bağırdı şaşkınlıkla.

"Kıs sesini, anneye bağırılmaz."

Ela ağlamaklı sesi ile cevap verdi sonra. "Anne, niye böyle davranıyorsun bana? Ben senin kızın değil miyim ya?"

Mehtap omuz silkti. "Ağlama da kalk artık. Bugün misafirliğe gideceğiz hala yatıyorsun."

"Anne bu nasıl bahane ya? Bu saatte mı gideceksin misafirliğe?" Derken, yerden kalkmaya çalışıyordu. Sonunda ayağa kalkıp kendini tekrar yatağa attı. Hissettiği ıslaklıkla doğrulmuş annesine bakmıştı. "Hem ne misafirliği? Nereye gidiyoruz?"

"Gülşenlere gideceğiz, kızım. Ayrıca bir sürprizim var." Ne sürprizi olduğunu soracaken, annesi ondan önce davrandı. "Ne sürprizi olduğunu sorma, söylemeyeceğim. Hadi kalk, kendine bir çekidüzen ver ve aşağıya kahvaltıya gel." Deyip Ela'nın konuşmasına izin vermeden odadan çıkmıştı.

"Allah'ım sabır ver yarabbi!" Demişti Ela başını iki yana sallayarak. Yataktan kalkıp tuvalete geçti ve elini yüzünü yıkayarak annesi yüzünden ıslanmış olan saçlarını hızlıca kurttu. Tekrar odaya girdikten sonra eline ilk gelen tokayla saçını alelade bir şekilde toplamış ve odadan çıkmıştı.

Aşağıya indiğinde, annesi hafifçe yüzünü buruşturdu. "Kızım, bari saçını güzelce  tarayıp öyle toplasaydın." Demişti kuş yuvası gibi gözüken saçına bakarak.

"Elini yüzünü yıka dedin, anne. Yıkayıp saçlarımı topladım işte." Dedi Ela oturacağı sandalyesini çekerek.

Kahvaltılarını yaparken annesi tekrar konuşmaya başlayıca, gözlerini ona çevirmişti Ela. "Gülşenlere Selin teyzen de gelecek. Onu hatırlıyorsun, değil mi?"

Hafifçe onaylar anlamda salladı başını. "Evet, hatırlıyorum. Ece abla'nın annesi değil mi?" Dedi sakin bir sesle.

"Aynen. Bir de oğlu vardı, sizinle aynı okuldaydı."

"Ha evet, Ömer." Demişti Ela, bir zeytini ağzına atarken. Annesi ona bakmayı sürdürdüğünde, başını hafifçe iki yana sorarcasına sallayıp, "Ne?" Demişti.

"Hiç, sadece onlarla uzun süredir konuşmadığınızı sanıyordum." Demişti annesi omuz silkerek.

"Zaten öyle bir muhabbetimiz yok, Ece abla'yla ara sıra mesajlaşıyorduk o kadar." Dedi dudak büzerek. Çayından bir yudum içip ekledi. "Geçen davette Selim'in yanına gittiğimde Ömer'i gördüm orada. Selam verip hal hatır sorduk falan."

SwayHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin