Multimedia:
Yüzyüzeyken Konuşuruz - Onlar da yansın
××××××××××××××××××××
Ela Leyl Karataş...Üniversitemin London'da olması nedeniyle, İngiltere'deyken tek başıma yaşıyordum. Annemler Manchester'de oturuyordu. Türkiye'ye geri döndüğümüzde, başka bir evde yaşmama izin vermemiş evin büyüklüğünü bahane ederek onlarla oturtmuşlardı. Ben de sakin bir kafayla düşünebilmek için Selim'de kalmaya gidiyordum
Selim'in evine vardığımda, arabayı park edip indim. Kurstan çıktıktan sonra servisten almıştım. Zili çalıp açmasını bekledim. Kapı açıldığında, Selim gülümseyerek içeriye buyur etti. "Hoş geldin, güzelim."
Kollarımı boynuna sararak kısık sesle cevapladım. "Hoş buldum." Ayrıldığımda, ekledim. "Yemek yedin mi? Bir şeyler hazırlamamı ister misin?"
"Hayır, canım. Aç değilim, ama sen açsan ben hazırlayayım bir şey?" Dedi.
Başımı iki yana salladım. Salona girdiğimde, o mutfağa yönelmişti. Koltuğa oturup şalımı çıkarmaya başladım. "Yemek istemiyorum da, umarım abur cubur vardır, Selim."
"Var var." Diye seslendi mutfaktan. "Sen geliyorsun diye aldım."
Yanıma kocaman abur cuburla dolu olan bir poşetle geldiğinde, ellerimi birleştirip dua ediyormuşum gibi yaptım. Selim anlamaz bir şekilde bana bakıyordu. "Affedersin, Elacım. Amacım asla ayıp etmek değil, ama ne yaptığını sorabilir miyim?"
"Allah'a bana en iyi abiyi verdiği için teşekkür ediyordum."
Yüzünü buruşturarak bana baktı tekrar. "Sen Ömer'le otura otura onun yalakalık yapışını bile kapmışsın. Bir süre buluşmamalısın bence."
Başımı geçiştirir gibi salladım ve poşetten cips alıp yemeye başladım. "Boşver şimdi sen bunları. Güzel bir film aç izleyelim, sonra seninle konuşmam gereken bir şey var."
"Tamam." Deyip telefonunu eline aldı. Birkaç şey yaptıktan sonra tekrar konuştu. "Üç seçeneğin var. Bir, Five Feet Apart-"
Sözünü kestim. "Onu izledim."
Gözlerini kısarak baktı. "Sözümü kesme, ben senin abinim. İki, Me Before You. Üç, Little Women."
"Abimmiş. Benden sadece sekiz ay büyüksün." Yüzümü buruşturarak dediğimde, kaşlarını kaldırarak ellerini iki yana açtı. "Sekiz ay az bir süre değil, cimcime. Hala senin abinim."
"Her neyse, abicim (!)" Dedim abicim'i bastırarak. "Little women izleyelim."
Yan yana abur cubur yiyerek, ara sıra benim yorumlarım, bir de Selim'in sürekli benim elimdekilerden almak istemesi, veremediğimde de saçımı çekmesi ile birlikte filmi bitirmiştik.
"Çok güzeldi." Dedim duygusal bir sesle.
"Niye duygulandığını anlamadım, Ela? Mutlu bitti işte." Diyerek kaşlarını kaldırmıştı.
Başımı ona çevirip şöyle bir süzdüm. "Sus. Sen ne anlarsın ki?"
"Öyle mi?" Dedi büyük abartıyla.
Bir şey demeden yüzüne bakmaya devam ettiğimde, başını sallayıp ayağa kalktı. "Hadi bakalım. Anlat derdini, bak kim dinleyecek." Dedi ve salonu terk etti. Arkasından ağzım açık bakakaldım.
"Selim, tamam. Şaka yaptım gel." Dedim yerimden kalkmayıp. Ses yok. "Selim?" Yine ses yok.
Ayağa kalkarak ona bakmaya gittiğimde, onu mutfakta kahve yaparken bulmuştum. "Niye cevap vermiyorsun sen ya?" Dedim sinirle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sway
Romance(Tamamlanmıştır.) " When marimba rhythms starts to play. Dance with me, Make me sway. Like a lazy ocean hugs the shore. Hold me close, Sway me more.' Yavaşça sallanmaya başladık göz göze. Benim elerim omzunda duruyor, onun elleri ise belimi sıkıc...