7

6.4K 485 45
                                    

İlk defa bir sabaha, horozun ötüşünü duyarak gözlerimi açıyordum. İlk defa böyle temiz bir havayı içime derinlemesine çekmiştim ve bu temiz havanın etkisiyle deliksiz bir uyku almıştım.

Türkiye'deki yaşantımda İstanbul gibi bir metropolde doğup büyüdüğüm için hiçbir zaman köy havasını tadamamıştım. Annem babamla evliliğinden dolayı ailesiyle uzun yıllarca görüşmemişti. Bu yüzden yazları da köyüne beni hiç götürmemişti.

New York'ta yaşamaya başladığımda ise İstanbul'dan pek farkı olmadığı için, yine şehir hayatının kalabalığından bunalarak ve yoğun egzoz kokusunu ciğerlerime çekerek ömrümü devam ettirmişim.

Düşüncelerimden sıyrılıp başımı Thomas'a doğru çevirdiğimde hala uyduğunu fark ettim. İki büklüm bir şekilde yatağın ucuna sinmişti. Beni rahatsız etmemek için mi böyle uyumuştu? Onda bu incelik ne gezer diye düşünce bulutlarımı direkt savuşturdum. Ama yine de bu uyuyan haliyle oldukça masumdu ve normal halinden eser yoktu.

Saçlarını ve sakalını kesse nasıl olur diye düşündüm yüzünü incelerken. Hafif keskin yüz hatları vardı, hani sevimli ve karizmatik arasında kalan sınırda olan ve sakalları kesse gayet iyi bir görünüşe sahip olabilirdi. Yeşil gözleri bakışlarıyla bütünleştiğinde sizi büyülü ormanların derinliklerine sürükleyip kaybolmanıza sebep olabilirdi. Ah neler düşünüyordum ben?

O hala benim bildiğim profesördü. Bunları düşünmem bile hataydı. Özel hayatıma biraz daha zaman ayırmam gerekiyordu. Yoksa bu adam için bile bunları düşünecek hale gelecektim.

Ben tam yüzüne odaklanmış bunları düşünürken birden gözlerini açmasıyla ne yapacağımı şaşırıp bocaladım.

"Sen beni mi izliyorsun?" dedi bıyık altı bir gülüş atarken.

"Ne münasebet be! Seni uyandırmak için bakıyordum." Böyle durumlarda beynim mantığını yitiriyor adeta beni yapayalnız bırakıyordu. Normal zamanda en zeki cevapları yerinde kullanabilen ben, şimdi adam akıllı bir bahane bile bulamıyordum.

"Bakışlarınla beynime dalgalar gönderip düşünce yöntemiyle beni uyandırmayı planlıyordun galiba. Bulunduğumuz çağı düşünürsek biraz ironik kaçıyor fakat nereden başlasan kârdır." Tekrar aynı bıyık altından gülüşünü yaparken, ben cevap veremeyişimden ötürü adeta köpürüyordum. "Ee tabi, yakışıklı yüz hatlarımdan etkilenip büyüme kapıldığını söylersen de anlarım."

"Bu boş egoistliğinin karşısında diyecek bir şey bulamıyorum." Cevabımdan pek tatmin olmadığı belliydi ve tekrar bir şeyler söyleyecekti ki ben önce davrandım.

"Kalk da artık gidelim. Birazdan ev sahipleri uyanırlar ve bizi saraya götürmeye kalkarlar. Daha sonrasını düşünmek bile istemiyorum. Sahtecilikten kendimizi anlatamadan başımızı gövdemizden ayrı halde buluveririz."

"Tamam. O zaman benim zamanıma gidelim. Murat da bu işin içinde olacaksa, onunla da konuşmalıyız. Babanla karşılaşmaya hazır mısın?"

Hazır mıydım? Bilemiyordum. Babamdan nefret ederek büyümüştüm. Onun beni sevmediğine, bırakıp gittiğine inanarak büyümüştüm. Şimdi ise gerçek babamı tanıma vaktim gelmişti.

"Hazırım." dedim koordinatları ve zamanı makineye girerken. İçeriden tıkırtıların gelmesiyle hemen makineyi çalıştırdım ve ışık huzmesi içinde kaybolurken tekrar parçalara ayrılmama izin verdim.

○●○●

Kendimize geldiğimizde tekrar Thomas'ın odasındaydık. Tam bir gün sonrasına gelmiştik. Bu zaman yolculukları beni epey yormuştu. Kendimi gitgide daha bitkin hissediyordum.

ZAMANIN ÇİZGİLERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin