Odadan içeri girdiğimizde, kapının olduğu duvar dışındaki duvarların, oval biçiminde zeminle buluştuğu bir odayla karşılaşmıştık. Odada kimse gözükmüyordu ve duvarlara oyulmuş oyukların içinde yanan küçük mumlar dışında hiçbir eşya bulunmuyordu.
Odanın boş ve loş olması ürpermeme sebep olmuştu. Tuzağa düşürülmüş olabilirdik ve birazdan kıtır kıtır doğranıp yenmek üzere kaynar kazanlara atılacak da olabilirdik.
Yiğitliğe çamur sürmemek adına Thomas'ın olduğu tarafa bakmadım. Çünkü göz göze geldiğimiz an emindim ki gözlerimdeki korkuyu hemen görecekti. Bu yüzden ismini bilmediğim kıza doğru baktım. Yüzünde herhangi bir ifade aramama rağmen bulamamıştım. Umarım soğukkanlı bir katille karşı karşıya değildik çünkü bu kıza bu yakışmazdı. Seri katil, yamyam dediğin insanın yüzünde meymenet olmamalıydı. Oysa bu kız su gibi bir şeydi.
Sessizliğimiz bir süre devam ettikten sonra bu sessizliği kızın ayak sesleri bozdu. Oval duvarın önüne kadar geldikten sonra oyuklardaki mumları üfleyerek tek tek söndürmeye başladı. Mumların her sönüşünde ortam biraz daha kararıyordu ve son mumu üflediğinde odaya zifiri karanlık hakim olmuştu.
Artık sonumuzun geldiğini iyice idrak edebiliyordum. İnsanlar ölmeden önce hayatını film şeridi olarak gözlerinin önünden geçirirlermiş ya işte tam da bana bu oluyordu. Annem ve babam, ümitlerim, yalanlarım, ve çözmem gereken birçok gizli kalan hikaye vardı. Daha babamın katilini bulmadan, parçaları tamamlamadan, daha kendimi bulamadan bu diyardan böyle gitmemeliydim.
Ben korkularımla yüzleşirken Thomas'ın bunu hissetmiş gibi, sıcacık elini benim korkudan buz kesilmiş elimin üzerine koyduğunda içimdeki korkunun soğukluğu yerini sıcacık bir hisse bırakmıştı. Bunu onun da hissetmesini istediğim için elimi tutan elini sıkı sıkı tuttum.
Tam son dualarıma geçişime başlayacakken odayı bembeyaz bir ışık kaplamış ve gözlerimi kornealarıma kadar yaktığı için kapamak zorunda kalmıştım.
"Sizleri uzun zamandır bekliyorduk." dedi bir kadının sesi. Oldukça yumuşak bir tonda söylemişti ve bu beni az da olsa rahatlatmıştı. Biraz merak duygusuyla gözlerimi zor da olsa açtım ve odaya yayılan ışığa alışmaya çalıştım.
Karşımda oldukça esmer, üzerinde beyaz önlük bulunan ve otuzlu yaşlarında olduğunun kanıtı gibi duran topuzuyla gülümseyen bir kadın vardı. Onu incelerken elimdeki terden kaynaklı ıslaklık hissiyle beynime giden sinyaller adeta kafatasımı çatlatırcasına çınlattı ve aniden elimi Thomas'ın elinden çektim. O an beynimdeki yangın hissinin yanaklarıma indiğini hissedebiliyordum.
Thomas'ın yüzünün nasıl bir ifade takındığına bakmak istesem de bakışlarımı kadına odaklamak zorunda kaldım.
"Ne demek istiyorsunuz?" dedi Thomas. Kadının cevabını dinlerken laboratuvar tarzı bir yerde olduğumuzu fark ettim. Çok geniş bir alandı ve on kadar insan ekran başına oturmuş ekranlardan devamlı yüklenen verileri izliyor ve not alıyorlardı. Bir kısımda ise laboratuvar düzeni vardı. Tüplerden renkli sıvılar akıyor, hepsi bir başka maddeyle birleşerek tuhaf bileşikler oluşturuyordu. Kiminde hafif sisli duman açığa çıkıyor, kiminin rengi bir anda yok olup berraklaşıyordu. Tüm bu reaksiyonları izleyip ayarlamalarını yapan ise yalnızca iki kişi vardı. Üçüncü köşede ise, kapısı kapalı bir alan vardı ve üzerinde yaşam laboratuvarı olduğu ve girilmemesi gerektiği yazıyordu.
"Bilmeseniz de bizim çağımızda oldukça ünlüsünüz. Bir metafor, başlangıcın simgesisiniz."
Gerçekten rüya görüp görmediğimi sorgulamak istiyordum fakat benim rüyalarım bile bu kadar ütopik olamazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZAMANIN ÇİZGİLERİ
Science FictionOldukça sıradan bir hayatınız varken dünyanın en önemli görevi size verilseydi ne yapardınız? Hem de bu görevi hayatınızın büyük kısmını zindana çevirmiş bir adamın gençliğiyle üstlendiğinizi öğrenseniz? Zamanda yolculuk yaparken aynı anda yaşadıkla...