58

1.9K 177 81
                                    

"Şimdi nereye gidiyoruz?" diye sordum Balder'e yüzümü dönerek. Her nasılsa, canıma daha bir cesaret işlenmiş, kanım kıpır kıpır akıyordu damarlarımda. Mutluluk hormonu salınmaya başladığında, sanırım diğerlerinin hepsini geride bırakarak baş sıraya yerleşiyordu.

"Eski çağlardan kalma uydulara bağlanmaya çalışıyorum. Sanırım eski usul navigasyona güvenmekten başka çaremiz yok."

Bir süre sessizlik içinde Balder'in konsantrasyonunu bozmamak adına bekledik. Daha sonra, "Başardım!" diye havada birkaç kez zıplamasıyla, sessiz matem havamızı silip süpürmüştü ve biz de onun sevincine ortak olarak dans etmeye başlamıştık. Gitgide bu çağa ayak uyduruyordum ve bu dans dışarıdan görüldüğünden daha eğlenceli gelmeye başlıyordu.

Dansımız bittikten sonra, Balder'in yolunu takip ede ede az gittik uz gittik, belki de dere tepe düz gittik. Neredeyse kimsenin bacaklarında derman kalmadığı bir an olacaktı ki, eskiden parıl parıl parladığını hala hayal edebildiğim, fakat kirden beyazlığı bile kalmamış, koskoca AURORA yazısını okuduğumuzda durmuştuk.

"Sanırım son durağımız burası." dedi Balder, koskoca buzdan yapılmış binaya bakarak. Merakla biraz daha yaklaşarak duvarlarına dokunmak istedim. Çünkü onca yıl geçmesine rağmen hiç erimeden duruyor olması bana imkansız geliyordu. Fakat dokunduğumda, soğuk duvarlar elime yapışmadan kendimi zor kurtarmıştım.

"Vay be, otel gerçekten de hala duruyormuş!" dedi Dalya şaşkın bir sesle. "Ayrıca oldukça da ürkütücü duruyor. İçeride buzlar kraliçesinin sonsuza dek hapsolmuş olmasından korkmaya başladım."

"O imkansız, burada duruyorsun ya." dedi Balder ise sırıtarak Dalya'ya doğru. Dalya da cevabı hiç geciktirmeden, "Öyle olsa bile şimdiye çoktan erimem lazımdı." dedi. Balder'le birbirlerine olan bakışlarında o yakınlığı yakalamasaydım, bu cümleden yanlış bir şey anlamazdım. Fakat gözleriyle, onun ateşinin yanında eridiğini ima ediyordu. Thomas ise, dirseği ile kolumu deşmek istercesine beni dürtüyor ve yan yan sırıtarak, "Bak dediklerim nasıl çıkıyor." diye fısıldıyordu kulağıma.

Ona aldırmadan, hemen bu bakışları yıkmak adına, "Ee, ne duruyoruz?" diye ortaya atıldım. Dikkatlerini üzerime çekmemle büyük bir hipnozdan çıkmış gibi kendilerine geldiler.

"Dalya, sen kapıda kalıyorsun. İçeride tuzak var mı yok mu bilmiyoruz fakat ne olursa olsun eğer üç saat içinde geri dönmezsek, sakın bizi aramaya kalkışma ve kaç buradan."

Balder'in ilk planı açıklaması üzerine Dalya ilk önce itiraz edecek gibi oldu fakat onu ikna edemeyeceğini bildiği için hüzünle gözlerini indirerek kabullendi. O hallerini görünce bir anlığına içim sızladı ancak işin ucunda iddiayı kaybetmek vardı. Bu yüzden kendimle çelişmeme engel olamıyordum.

"O zaman içeri girelim, zaman kaybediyoruz." diyerek Balder'i çekiştirdim. Thomas ise halime bakarak sinsi sinsi gülüyordu. O da son çırpınışlarımın farkındaydı ama iddiayı baştan kazandığını düşünerek yaptıklarıma ses çıkarmıyor, izleyerek eğleniyordu.

Dalya'yı gerimizde bıraktıktan sonra, otelin buzdan kapısını ittirerek zar zor yerinden oynatmış, kendimize geçecek kadar yer açmıştık. İçeri girdiğimizde, büyülenmiş gibi hepimiz etrafımıza bakıyorduk. Buzdan heykeller, her an canlanacak kadar gerçekçi duruyordu. Yukarı doğru çift yönlü merdivenler uzanıyor ve üst katta birbirleriyle buluşuyorlardı. Avizeler ise ışıl ışıl yukarıda parıldıyor ve üzerime düşecek korkusuyla kenarda kalmama sebep oluyordu. Çünkü burada her şey buzdandı. Koltuklar, masalar, resepsiyon ve resepsiyonda duran kişi bile buz kaplıydı. Yüzyıllarca filmlere ve mitlere konu olacak kadar kusursuz gözüküyordu.

ZAMANIN ÇİZGİLERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin