11

5K 394 48
                                    

O malum günde, yani ilk zaman yolculuğumun, belki de asıl hayatımın başladığı günde, mektubu bulmadan önceki an yapacağım gibi sütlü çayımı alarak balkonumda ayaklarımı demir korkulukların üzerinden uzatıp oturuyordum. Buraya neden geldiğimi bilmiyordum. Uzun süredir evimden uzaktaydım. Buraya tekrar, hiçbir şey olmamış gibi geri dönmek huzur vermişti. Temmuz ayına eğreti kaçacak şekilde esen rüzgar tenimi olduğu gibi ruhumu da okşuyordu. Bunca şeyi hala nasıl kaldırabildiğime inanamıyordum.

Hayatım her zaman monoton bir seyirde yürümüştü, ta ki üniversite için mucizevi bir burs bulana kadar. Buraya geldiğimde ise hayatım uzun bir süre monotonluğunu sürdürmeye devam etmişti. Hiç aşık olmamıştım bile. Arkadaşlarımın zoruyla birkaç kişiyle takılmış, daha sonra aniden soğuyarak onlardan kaçmıştım. Şimdi ise, onu nereden tanıdığımı dahi bilmediğim ölümsüz bir adama karşı, neler hissettiğimi bile tam olarak anlayamıyordum. Hiçbir zaman yaşadıklarımız eşitlenmeyecekti.

Onun dışında beni ışın saçan kılıçlarıyla öldürmeye çalışan yarı insan adamlar vardı. Sırf beni öldürebilmek için ömürlerini feda ediyorlardı. Bu biraz gurur okşayıcı diyebilirdim.

Bir de profesör, yani Thomas vardı. İki farklı insan olarak tanıdığım bir adam. Ne kadar tüm hayatımı çenesiyle ve uyuzluklarıyla doldursa da, ondan nefret etmiyor aksine garip bir şekilde değer verdiğimi hissediyordum. Benim için iki farklı anlamı vardı. İki farklı kişi gibiydi.

Thomas'ı düşünürken içim burkulmuştu. Çünkü bugün onun öldüğü gündü. Hem de benim zamanda yolculuğuma ilk adım attığım yerde. Şu an onu gidip kurtarabilirdim. Polislere haber verebilirdim fakat bana söylediğini unutamıyordum. Zamanda değişmemesi gereken noktalar vardır. Ben de onlardan biriyim. Bile bile onun ölümüne göz yummak zorundaydım. Üstelik bunu kendisi istemişti. Yine de içim içime sığmayarak yerimden kalktım ve üzerime bir şeyler giyerek kendimi sokağa attım. Nereye gideceğimi kararlaştırmasam da bacaklarım beni istemsizce o sarı eve, her şeyin başladığı yere sürüklüyordu. Sonuçta uzaktan izlerim, diye düşündüm. Uzaktan izlerim ve düşmanlarımı tanırım. Bir ipucu bile bulabilirdim.

Daha fazla yürümemek adına bir taksiye atladım ve şoföre evin adresini söyledim. Yollardan hızla geçerken bir kaza yüzünden sıkıştığımız trafiğe sövmeden edemedim. Belki şu an çok önemli bir anı kaçırıyordum. Belki de elime önemli bir bilgi geçecekti.

Trafiğin sıkıştığı yere geldiğimizde kaza bölgesinin yanından geçiyorduk. Araba yavaş yavaş hızlanırken küçük kırmızı spor bir ayakkabının caddede nasıl tek başına durduğunu gördüm ve sanki sahibinden sonsuza dek ayrıldığını hissetmiş gibi hüzünlendim. Gözlerimi acıyla biraz yana kaydırdığımda, yerde kanlar içinde yatan küçük kız görüş alanıma girmişti. Üzerinde kot bir tulum vardı. Sapsarı bukleli saçları kızıla boyanmış, bir zamanlar neşeyle bakan gözleri bir sağlık görevlisi tarafından ebediyen kapatılmıştı.

Taksi hızlanıp oradan uzaklaştığında yerde yatan kızdan başkasını düşünemiyordum. Şimdi onun ölmesi zamanda değişmemesi gereken bir nokta mıydı? Halbuki daha yaşayacak güzel günleri olabilirdi. Belki iyi bir doktor olurdu, ya da iyi bir müzisyen. İstediği her şey olabilirdi. İçimin burkulmasına karşı koyamazken taksi sarı evin yakınlarında durdu. Parasını ödeyerek taksiden indim.

Evin önü özel korumaya alınmıştı ve etrafta bir sürü polis vardı. Meraklı insanların arasından süzülerek yavaşça yaklaşmaya çalıştığımda bir adam beni durdurdu.

"Buraya giremezsiniz bayan."

"Ama.. Ama burada ne oldu?" diyebildim sadece.

"Üzgünüm bilgi veremem. Uzaklaşmak zorundasınız. Şu an burası özel bölge. Burada durmanız yasak." Tam biraz daha diretecektim ki bunu anlayan adam, "Eğer şimdi gitmezseniz sizi tutuklamak zorunda kalırım." Dediğinin üzerine daha fazla bir şey söyleyemeden oradan uzaklaşıyormuş gibi yaptım. Adamın bakışları üzerimden başka yöne kayınca hemen yolumu değiştirerek evin arka kısmına doğru koştum.

ZAMANIN ÇİZGİLERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin