Yetmişli yıllarda kendimi Thomas'ın evinde bulduğumda, o yatağına uzanmış mışıl mışıl uyuyordu. O kadar masum görünüyordu ki onun babamın katili olma ihtimalini bir türlü kabullenemiyordum. Bunu neden yapmıştı? Niçin? Bizim ona ne gibi bir zararımız dokunmuş olabilirdi ki? Karşımızda bu kadar düşmanımız varken bizim yan yana olmamız, birbirimizden güç almamız gerekirdi. Her ne kadar ona gıcık olsam da bir yandan da o kadar saf bir güven duyuyordum ki... Fakat şimdi bu uyuyan masum halinden bile korkuyordum.
Ben ona bakarak bunları düşünürken, o hafifçe göz kapaklarını araladı ve o an dudakları yukarı kıvrılarak yüzünde çapkın bir tebessüm oluştu.
"Bu beni uyurken izleyip ikinci yakalanışın. Ne kadar yakışıklı olduğumu ve karşı koyamadığını biliyorum fakat o kadar uzaktan izlemene de gerek yok, yanıma gelebilirsin." dedi. Sözleri üzerine sinirlerimi zıplatmayı başarmıştı yine. "Seni ukala..." diye tısladım. Bu halim onun daha çok hoşuna gitmiş olacaktı ki bir kahkaha patlattı.
"Sana bir sürprizim var." dedi yüzü biraz daha ciddi bir hal alırken. Ben ise cevap vermeyip onu izlemeyi tercih ettim. Sinirlerimi bozacak bir şeye kendimi hazırlıyordum.
"Sude gelmiş, annen burada!" Söyledikleri üzerine şaşkınca bakakalmıştım. Dizlerimin titremesiyle olduğum yerde yatağa oturdum.
Annemi en son gördüğümde yüzü bembeyaz bir hal almıştı ve gözlerini derin bir uykuya kapamıştı. Şimdi ise onu daha önce hiç görmediğim haliyle, belki de benden daha küçük bir yaşta görecektim.
"Annen on yedi yaşında. Baban ise yirmi. Şu an senin doğmaman gerek. Evlenmek istiyorlar fakat bunu engellemeliyiz. Annenin seni on beş yıl sonra, yani otuz iki yaşındayken doğurması gerekiyor." Söylediklerinin haklılığı üzerine bir süre durup düşündüm. Daha sonra aklıma gelen harika bir fikirle ayağa kalktım.
Thomas'ın meraklı bakışlarından sıyrılmak için anlatmaya başladım. "Daha on yedi yaşında, yani reşit sayılmaz. Buraya nasıl geldiğini bilmiyorum fakat ailesinin haberi olmadığı kesin. Çünkü babamla evlenmeyi seçtiği için yıllarca görüşmemişlerdi. Bu yüzden ailesine haber vermeliyiz ve o da buradan alınıp ülkesine geri yollanmalı." dedim. Thomas burnumu sert bir şekilde sıkarak "Zeki kız!" dedi.
Burnumun acısından ben de tepki verecektim ki, hızlı bir manevrayla hemen elimi yakaladı. Bu yüzden sendeleyerek dengemi kaybettim ve ona doğru eğildim. Tam bir şeyler söyleyerek alay edeceği sırada nefesinin nefesime karışması ve fazla yakın oluşumuz, ağzını açtığı gibi geri kapatmasına neden olmuştu. İrileşen göz bebeklerinden onun da benden etkilendiğini anlayabiliyordum. Normalde bu yakınlıktan rahatsız olmam gerekirken gözlerimi cesurca gözlerine diktim. Oyun sırası şimdi bendeydi. O ise önce derin bir nefes aldı, daha sonra ise elini kolumdan çekerek uzaklaştı.
"Annen epey gözü kara bir kadın olmalı. Daha bu yaşında kararlı olup yollara düşmek büyük cesaret işi." Ardından daha sessiz bir tonda, "Kime çektiğin belli oldu." dedi ve bıyık altından gülümsedi.Daha sonra dışarı çıkmak için bir adım attı ve "Ben haber verme işini hallederim. Sen de gitmeden anneni bir gör istersen." diyerek kapıyı kapattı.
Her ne kadar annemi çabuk görmek istesem de yolculuklar itibariyle leş gibi olmuştum ve öncelikle bir duş alıp bu zamana uygun giysiler giymeliydim. Ayrıca kazınan midemden çıkan seslere kulak kabartınca, bir şeyler de yemem gerektiğini fark etmiştim. Hızlıca bir duş aldım ve yolda yiyebileceğim bir sandviç hazırlayarak hevesle yola koyuldum. Babamın evinin önüne geldiğimde hızlıca kapıyı çaldım. Korkmuş olacaklardı ki babam kapıyı yarı aralık bir şekilde tedirgince açtı. Beni gördüğünde ise rahatlayarak derin bir nefes aldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZAMANIN ÇİZGİLERİ
Science FictionOldukça sıradan bir hayatınız varken dünyanın en önemli görevi size verilseydi ne yapardınız? Hem de bu görevi hayatınızın büyük kısmını zindana çevirmiş bir adamın gençliğiyle üstlendiğinizi öğrenseniz? Zamanda yolculuk yaparken aynı anda yaşadıkla...