Rüyaların en klasik olanında, genellikle kendimizi zifiri karanlık bir yerde buluruz. Nerede, hangi zamanda, niçin orada bulunduğumuzu bilmeden sadece korkuya kapılırız. Daha sonra gözümüzün önünde beyaz, minik bir nokta belirir. Tüm korkumuzu unutup merakla o noktanın peşinden ilerleriz. Biz gittikçe, o yaklaşır. Büyür ve en sonunda göz alıcı bir ışığa dönüşür.
Genellikle o ışığın peşinden gitmemiz önerilmez. Çünkü o, yanıltıcıdır. Tıpkı dış görünüşüne aldanıp peşinden koştuğumuz içi vasat insanlar gibi ya da ışıl ışıl parlayan pürüzsüz bir elmanın hormonlu çıkması gibi.
Karşımda gördüğüm adam ise, düştüğüm zifiri karanlığımda parlayan bir yıldız gibi karşımda duruyordu. İçinin henüz çürümüş olup olmadığını bilmediğim, fakat hem en taze hem de en çürük halini tattığım bir elma gibi. Çürüğün acı tadı, güzel olanınkini bastırsa da hafızamda, yine de o halinden yoksun, parıldayan gözlerle karşımda duran adama nasıl davranacağımı bilemiyordum.
"Klotho! Yabancı gibi orada durup bana saatlerce bakacak mısın?" Şaşkınca yüzüme bakarken, bir yandan da beni sarıp sarmalamak için iki kolunu da yana açmıştı.
"Benim işte. Kahramanın!" Son eklemesini yaptığında, bembeyaz dişlerini gösterime sunarak büyük bir gülümseme bahşetmişti bana. Onun bu sevimli halini görmeyeli uzun zaman olmuştu. Direncim daha fazla dayanamayarak kırıldı ve ben de kollarımı açarak ona sıkı sıkı sarıldım.
"Bir an drotoların seni yakaladığını düşündüm." dedi kollarını benden çekerken. Daha sonra avuçlarının arasına yüzümü aldı ve gözlerimin içine bakarak konuşmaya devam etti.
"Ama yine de sende bir şeyler var Klotho. Gelecekte kötü şeyler mi oluyor?"
Gözlerinde, gençliğini hiç kaybetmeyecek gibi duran parıltıyla bana bakıyordu. Uzun süre sonra onunla bu derece yakın olmak beni fazlasıyla geriyordu. Yine de yana yatırdığı şapkası altından çıkan siyah saçları ve üzerine giydiği bu zamanın giysileriyle, oldukça komik ve sevimli gözüküyordu. Belki de Thomas ve profesörü ayrı insanlarmış gibi düşünmeye kendimi alıştırdığım gibi, Eternus'u da şimdiki ve sonraki olarak iki ayrı insana bölebilirdim. Kesinlikle her şey böylece daha kolay olurdu.
"Hayır, sadece seni görmeyi beklemiyordum. Yani... Şey... Sadece şaşırdım."
"Senin benim zamanıma geldiğin hiçbir anı kaçırmam Klotho. Artık bu duruma şaşırmamalısın." dedi tekrar aynı gülümsemesini sunarak. Ardından ellerini yüzümden çekti ve bir eliyle şapkasını kaldırarak diğer eliyle saçlarını düzeltti.
Tanrım, bir insan böyle doğal bir hareketle nasıl bu kadar seksi görünebiliyordu?
Eternus ile ilgili her zaman bu tarz düşündüğümde, Thomas için vicdan azabı çeksem de, artık bunun daha insansı bir durum olduğunu düşünmeye başlamıştım. Sonuçta, içimden düşünüyordum. Ayrıca, o da bir Victoria Secret mankeni görse aynı şeyleri düşünmeyecek miydi? Sonuçta bunları biz değil, hormonlarımız düşünüyordu!
"Merhaba, acaba bir şey sorabilir miyim?"
Yanımıza gelen ve giysilerinden birinci sınıf yolcu olduğu belli olan, sarı, kıvırcık saçlı, sevimli bir kızın ricası beni şaşırtsa da, o an aklımdan ilk geçen düşünce, kaybolmuş olabileceğiydi.
"Tabii ki sorabilirsin. Yoksa kayıp mı oldun?" diye sordum ona doğru eğilerek. Bir yerlerde, küçük çocukların boylarına inerek onlarla muhatap olmanın, çocuklar üzerinde daha iyi etki bıraktığını okumuştum. O zamandan beri çocuklarla hep bu şekilde konuşmaya dikkat ederdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZAMANIN ÇİZGİLERİ
Science FictionOldukça sıradan bir hayatınız varken dünyanın en önemli görevi size verilseydi ne yapardınız? Hem de bu görevi hayatınızın büyük kısmını zindana çevirmiş bir adamın gençliğiyle üstlendiğinizi öğrenseniz? Zamanda yolculuk yaparken aynı anda yaşadıkla...