Rakamların yakın hissettirdiği, zamanın uzak soğukluğunun sinmiş olduğu tozlu yıllar, geriye dönüp bakıldığında esip geçen bir rüzgar gibi hissettiriyordu. Kimi anılar kar fırtınası olup yüzümü yakacak şekilde esip geçerken, kimisi hafif bir meltem misali tatlı tatlı gülümsetiyordu. Bazı anılarım ise bana o kadar eğreti geliyordu ki, zihnim yaşadığımı söylemesine rağmen kendimi o anlara ait hissedemiyordum. Örneğin, makineye sahip olmadan önceki yıllarım o kadar anlamsız ve bana uzaktı ki, sanki o yılları hiç yaşamamışım ve tüm hayatıma makineyle başlamışım gibiydi. Oysa diğer yandan düşündüğüm zaman da, belki de gerçek kişiliğimden o kadar uzaklaşmıştım ki, asıl Doğa'ya bile bu denli yabancı kalmıştım.
"Bu kodlar çok karışık. O kadar eski yapım ki, ne denersem deneyeyim hata veriyor. Ayrıca içine bir şifre gizlenmiş olmalı. Bunu çözmem epey zaman alacak." Balder, yaptığı stres yüzünden ayağını hızla yere vururken, ben de bıkkınlıkla bir iç çektim.
"Da Vinci'nin şifresi misin mübarek, Mısır'ın kayıp labirenti misin sen? Her yere şifre koymuş adam neredeyse." Ben kendi kendime söylenirken, aynı anda bana bakarak gülmeye başladılar. Daha sonra bana da bulaşmasıyla ben de gülmeye başladım. Gerçekten gülmek en güzel bulaşıcı hastalıktı!
"Kendi medeniyetine ait tepkilerin bazen gerçekten komik oluyor." dedi Thomas gülmesinden fırsat bulduğunda. Söylediğine normalde sinirlenebilirdim fakat şu an iltifat etmeye çalıştığını bildiğimden ona ters bir bakış yerine cilveli bir bakış yolladım.
"Arkadaşlar, daha fazla Dalya'yı bekletmeyelim. Bilgisayarı alıyorum. Çünkü çözmem epey zaman alacak." Balder'i başımızla onayladıktan sonra peşine takılarak kapıya doğru ilerledik. Bir yandan da Thomas, "Ne kadar süreyi alır ki?" diye sabırsızca soruyordu.
"Bilemiyorum. Belki aylar, belki de yıllar." dediğinde, ikimiz de önce hayal kırıklığına uğrasak da, daha sonra sessizce peşinden yürümeyi tercih ettik.
Kapıdan çıktığımızda, Dalya telaş içince bir o yana bir bu yana yürüyerek bizi bekliyordu. Geldiğimizi gördüğünde ise, gözlerinin uzağı görmekte problem yaşadığını düşündüm. Çünkü Balder önden gidiyordu ve o, biz hiç yokmuşuz gibi koşarak Balder'in boynuna atladı.
"Bak görüyor musun?" diye Thomas beni dürtüklediğinde, gözlerimi ona doğru devirdim.
"Bence kız miyop. Çocuğu anca görüyor. Sen de hemen fesat fesat düşün, aman kaçırma!"
Thomas kıs kıs gülerken, Dalya bana darbe indirmek istercesine, "Sana bir şey olacak diye çok korktum!" demez mi! Ben de kendimi cici kaynana olarak gördüğüm için hemen öksürükle boğazımı temizleyerek oradaki varlığımızı hatırlattım. Dalya sesi duyduğunda utana sıkına dönüp bize bakarken, Thomas da "Pes doğrusu!" diye fısıldıyordu.
"Sizi de gördüğüme çok sevindim. Hepiniz sapasağlam geldiniz. Peki kodları bulabildiniz mi?" diye sözü değiştirdi hemen. Ben de kaynana bakışlarımı biraz da olsa kızın üzerinden çekmeye çalışarak cevap verdim.
"Bulduk fakat her yer profesörün gizli mabedi çıktı. Her yerde bir şifre, her yerde bir tuzak... Bu yüzden onu da yeraltında çözmeye çalışacağız."
Dalya sevinse mi üzülse mi kararsız kaldığından bir süre kendi içinde bocaladı. Kız bir yandan da kaynana bakışlarımı fark edip çekinmiş olacaktı fakat elimde değildi. İşin ucunda sınırsız iddia vardı. Neyse ki Balder daha fazla kararsız kalmasına dayanamamış olacaktı, "Hadi o zaman, geç kalmadan eve dönelim." diyerek bizi harekete geçirdi.
Zorlu yollardan geçerek tekrar yeraltı yolculuk aracımızda yerimizi aldık. Yine son dualarımı etmeye başladım, yine kalp krizi geçirmemek için gözlerimi kapayarak güzel günleri hayal ettim. Ama nedense bu yolculuk ilkinden daha az zahmetli olmuştu. Ya da bizim korkmaya bile mecalimiz kalmamıştı. Çünkü kendimi yorgunluktan bir köşede sızıp kalacak gibi hissediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZAMANIN ÇİZGİLERİ
Science FictionOldukça sıradan bir hayatınız varken dünyanın en önemli görevi size verilseydi ne yapardınız? Hem de bu görevi hayatınızın büyük kısmını zindana çevirmiş bir adamın gençliğiyle üstlendiğinizi öğrenseniz? Zamanda yolculuk yaparken aynı anda yaşadıkla...