61

1.9K 160 84
                                    

O kadar çok şey vardı ki zihnimi kurcalayan. Hepsi inci kolyenin taneleri gibi bir bir dökülerek, yerle yaptığı münakaşadan küçük titreşimler yaratıyorlardı zihin duvarlarımda. Kızımın yerini öğrenme planlarım, Thomas'ın profesör halinin benden gizlediği sırlar, makine parçaları tamamlandığında olabilecek tüm paralel hayatlar... Hepsi zihnime bir anda yükleniyor ve kendilerine yabancı olan yeni bilgiyi, nemrut bir ev sahibi gibi kapı dışarı etmek istiyordu.

Ayakta zar zor durabilsem de Thomas'ın yardımıyla bilgisayarın başına kadar gidebildim. Zamanında yoga dersleri almadığım için bir süre kendime kızarak, zihnimdeki tüm gereksiz bilgileri boşaltmaya çalışıp Eternus'un bilgilerine odaklanmayı denedim. Zorlansam da bazı bilgiler parça parça geliyordu ve daha da odaklandıkça ellerim benden bağımsız olarak ekranda bir şeylere tıklıyor ve kodlar giriyordu. Nihayetinde zafer benim olduğunda, bunu kendiliğinden yorgun düşerek kenarda sallanan kollarımdan ve arkadan gelen zafer nidalarından anlamıştım. Fakat zihnim daha fazla dayanamayarak yine kendini derin bir boşluğa bıraktığında, gözlerimin kapanmasına engel olamadım ve bu yüzden son hatırladığım sandalyeden düşerken kolumdan gelen çarpma sesiydi.

"Uyanıyor!" Ben gözlerimi yavaşça açmaya çalışırken, tiz bir kız sesi bağırarak oradan uzaklaştı. Kim olduğunu düşünmeye kendimi adamak isterdim ancak sol kolumu kıpırdatmaya çalıştığımda öyle bir acı hissettim ki, her şeyi unutup çığlık attım.

"Merak etme, bir saate tamamen düzelecek. Ama yerinden kıpırdamamalısın. Kemiklerinin yanlış kaynaşmasını istemezsin."

Şimdi duyduğum erkek sesinin Alipso'ya ait olduğundan emindim. Gözlerimi açarak etrafıma baktığımda, Fetsegi, Dalya, Poemana ve Alipso'yu başımda ip gibi dizilmiş beklerken buldum. Flash tv'den fırlamış şekilde dizilip her an Mahmut Tuncer halay mendiliyle sahneye atılacak gibi duran bu ekipte bir şey eksikti. Mahmut Tuncer'i aratmayacak halay başı sevgilim. Oysa elinde beyaz mendili ile benim kolumu kırmam konusunda dalga geçmeye hazır halde beklemesi gerekiyordu.

"Thomas nerede?" diye sordum merakla. Ardından da, "Ayrıca koluma tam olarak ne oldu? Kırıldı mı? Altı ay alçıda mı kalacağım? Nasıl giyinirim?" diye sorularımı sıralamaya başladım. Neyse ki Alipso sabırla dinledikten sonra derin bir nefes aldı ve sakin sakin beni yanıtlamaya başladı.

"Kolun kırıldı fakat sürdüğüm bir merhem bir saate eski haline gelmesini sağlayacak. Bundan dolayı o süre boyunca kıpırdamadan duracaksın. Bir yaramazlık yapmazsan hiçbir şeyin kalmayacak." dedi uyarır şekilde.

"Sen de iyice beni çocuk yaptın. Koskoca kadınım." dedim kendimi savunurcasına.

"Dıştan öylesin fakat Thomas da sen de içinizde küçücük bir çocuk barındırıyorsunuz." dediğinde ona gözlerimi devirdim. Ardından, "Sahi, Thomas'ı demişken, o nerede kaldı?"

Dörtlü halay grubu birbirlerine tereddütlü bakışlar attığında işkillenmeye başlamıştım. "Ne oldu, çıkarın ağzınızdaki baklayı!"

Sözüm Fetsegi'nin şaşkınca kaşlarını çatmasıyla sonuçlanmıştı. "Ağzımızda bakla yok ki, onu nereden çıkardın?"

Fetsegi'ye susması için ters ters bakışlar atarken, o hala şaşkınca söylediğimi anlamaya çalışıyordu. Daha fazla onunla oyalanmayıp diğerlerinin üzerinde bakışlarımı gezdirmeye başladım. Poemana aralarında en cesaretli olanı olmalıydı ki, sözü o devraldı.

"Sen şifreyi çözdükten sonra, Balder bir süreliğine robotları uyku moduna almayı başardı. Daha sonra Thomas da diğerleri ile birlikte ana merkeze doğru, insanların uyanması için onlara mesaj yollamak üzere yola koyuldular."

Gözlerim sinirden kısılmaya başlarken, hanımlar korkarak geri çekildi ve kalan tek beyefendi olan Alipso da beni tutarak aniden ayağa kalkmamı engelledi.

ZAMANIN ÇİZGİLERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin