10

5.3K 410 122
                                    

Elleriyle beni bir kez daha kendisine çekip döndürürken koyu kahve keskin bakışlarıyla baş başa kalmıştım. Dudağında hafif, belli belirsiz bir tebessüm vardı.

"Şaşkınlığına bakılırsa beni hatırlamıyorsun?"

Elbisemin içinde ona ayak uydurmaya çalışırken epey zorlanıyordum. Fakat o kadar iyi dans ediyordu ki, benim beceriksizliğim belli bile olmuyordu. Sanki beni o yönetiyormuş gibi,  ayaklarım istemsizce onun hareketlerine uyum sağlıyor, beni bir kukla gibi gösteri şöleninde sergiliyordu.

"Yoksa hiç karşılaşmadık mı? Bu ilk mi?" diye sorduğunda keskin ve çekik bakışları biraz daha açılarak şaşkın bir hal almıştı.

"Aslında karşılaştık fakat çok kısa sürdü. Dünyanın sonundaydık. Benim seninle ilk karşılaşmam, senin açındansa son olduğunu söyledin bana. Sahi, sen kimsin?"

Uzun zamandır aklıma en çok takılan soruyu nihayetinde sormuştum. Karşımda yıllar sonra bile hala aynı yaşta kalabilen bir adam duruyordu. Bu nasıl olabilirdi? Nasıl mümkün olabilirdi?

"Dünyanın sonunu görüyorum demek ki. Kim olduğuma gelince, sana tanışmamızı anlatmayacağım. Fakat bil ki, senin düşmanın değilim. Asla olamam." Son cümleyi o kadar baskın söylemişti ki bundan ne anlam çıkarmam konusunda aklım epey karışmıştı.

"İsminin Eternus olduğunu biliyorum sadece." dedim. "Bana bunu o gün söylemiştin ve benim için de Klotho demiştin." Eternus'un gözlerindeki anlam değişirken, bakışları bir anda daha masum, daha parlak bir hal almıştı. O an bir şey daha öğrenmiştim; bazı duyguları gözler rahatlıkla yansıtsa bile, daha önce benzerine rastlamadığınız bu duygular sizde layık olduğu karşılamayı göremeyebiliyordu. Fakat namütenahi bir iz bırakmadan da geçmiyordu.

"Bu ismi bana sen verdin. İlk tanıştığımızda ayrılmadan, beni öptün ve bundan sonra sana Eternus diyeceğim dedin. Eternus, sonsuzluk demektir." Her ne kadar söylediklerine şaşırsam da, en çok onu gördüğüm zaman öpmüş olmam aklımı karıştırmıştı. Benim için bu adam ne ifade ediyordu, veya edecekti? Onu burada gördüğüm an, hislerimin nasıl da bir yöne toplandığını hissetmiştim. Ama ilk defa hissettiğim hislerdi bunlar. Açıklayamadığım fakat yoğun bir güven duygusu içeren.

"Peki Klotho?" dedim düşüncelerimden sıyrılabilmek için.

"Klotho, sevgili Klotho'm. O ismi de ben sana vermiştim. Klotho, kader tanrıçaları olarak anılan moiralar, yani üç kız kardeşten biridir. Anlamı 'yaşam ipliğini eğirmek' tir. Aynı senin bana yaptığın gibi."

O an ne demek istediğini anlayamasam da dans bitmişti ve Thomas'a baktığımda kralın yanında ter döküyordu. Gidip ona yardım etmeliydim ve bunu nasıl yapacaktım bilmiyordum ama, bir yandan da kralın dikkatini çekmeye çalışmalıydım. Hayatım boyunca en beceriksiz olduğum konu bir erkeğin nasıl tavlanabileceğiydi. İlkokuldayken hoşlandığım bakkal Hüsnü amcanın oğlu Sedat'ı bile ayarlayamamış, tüm sümüklerini önlüğünün kollarına süren sümüklü Yıldız'a kaptırdığımdan beri ise bu yeteneksizliğimi kabullenmiştim. Şimdi ise karşımda koskoca İngiltere kralı vardı ve yanında onu büyüleyen bir kadına sahipti. Yine de en tatlı gülümsememi göstermeye çalıştım ve kralın önünde reverans yaparak Thomas'ın yanındaki yerimi aldım.

"Sen de Emma olmalısın. Güzel dans ediyorsun." dedi kral bana doğru eğilmeye çalışırken. Bunun tamamıyla bir yalan olduğunu anlamak hiç de zor değildi. O an bunun benim için bir fırsat olduğunu anlamıştım.

"Teşekkür ederim majesteleri, sizin göz zevkinize layık olabildiysem ne mutlu bana." dedim imalı bir gülüş sergileyerek. Sanırım kendime haksızlık ediyordum, bende de iş vardı biraz.

ZAMANIN ÇİZGİLERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin