"Ne... ne demek istiyorsun?" dediğinde Murat, o an bunu yaptığıma pişman olmuştum. Fakat bunu söylemeseydim birbirlerini öldüreceklerdi. Thomas'ın yüzüne ise hiç bakamıyordum ama öfkeyle çıkan nefesinin sesini duyabiliyordum. Büyük aptallık etmiştim.
"Yani... şey..." O an bu lafı döndürebilecek hiçbir şey aklıma gelmiyordu. Ağzımda kelimeleri geveleyerek zaman kazanmaya çalışıyordum.
"Durmanız için bir şey söylemem gerekiyordu. Ayrıca, ben bir kızım. Yanımda böyle davranmanız doğru mu sizce? Bir hanımefendi sayılırım." Bana inanması için içimden dualar ediyordum. Murat ise önce afallamış bir şekilde bana bakakaldı. Beyni hala neler döndüğünü idrak etmeye çalışıyor olmalıydı. Fakat buna izin vermek istemeyen Thomas kahkaha atmaya başlayınca Murat da kendini tutamayıp gülmeye başladı. Gerilen sinirler sonunda kendini bırakmıştı. Onlar gülünce ben de onlara eşlik ettim ama içimde kopan fırtınaları bir tek ben biliyordum.
Gülmelerimiz son bulduğunda Thomas sözü aldı. "Murat, seni ne kadar çok sevdiğimi bilirsin. Kardeşimden ötesin. Yanlış bir şey yapmanı istemiyorum. Daha kız çok küçük ve bu yaptığınız yasal bile değil. Reşit olsun, söz beraber kaçıracağız, şahidiniz bizzat ben olacağım." Bu sözleri duyan Murat biraz daha sakinleşmiş gibiydi. Benim ise aklım ilk söylediklerine takılmıştı. Yüz ifadesinden gerçekten samimi olduğu seziliyordu. Babamı gerçekten önemsiyordu, ya da şimdilik önemsiyordu.
Konunun tamamen kapanmasını istediğimden, "Bir görevimiz var, ona yoğunlaşmalıyız artık." dedim.
Tartışma daha fazla uzamadan evden ayrıldık ve gideceğimiz yıllara uygun kıyafetler giyebilmek için gizli evin yolunu tuttuk.
"Böyle bir hatayı nasıl yapabilirsin? Belki kendi doğumunu bile yok edebilirdin o an!" Haklıydı, bu yüzden bana şu an susmak düşüyordu. Tüm yol boyunca onun sızlanmalarını uslu bir kız gibi dinleyerek geçirdim ve bir sürü öğüt dinledim. Daha sonra eve girdiğimizde hemen o yıllara ait dolabı açtım ve bana ayrılan giysiyi çıkardım.
Dolaptan dümdüz, krem rengi, biraz eskimiş kıyafetler çıkınca şaşkınca dolabı biraz daha karıştırmaya başladık. Dolabın içine bırakılan bir not dışında hiçbir şey bulamamıştık. Babil İmparatorluğu'nun ikinci kez kurulduğu zamana gidecektik. Fakat ne bir Babil şekeli ne de bizi orada geçindirecek değerli bir taş bulunuyordu. Bu yüzden daha da merakla, bir yanlışlık olduğunu düşünerek notu açtık.
"Öncelikle sevgilerimi ve saygılarımı sunarım. Önceki seyahatinizden sonra, dolapta bu kadar az şey bulmanıza şaşırmış olabileceğinizi düşünüyorum. Ancak size iyi haberlerle gelemeyeceğim. Kraliçe Amytis ve Kral Nebukadnezar'ın zamanına gideceksiniz. Parça Kraliçe'ye ait ve tüm gücünün ondan geldiğine inanıyor. Parçanın başında güvendiği askerleri bekliyor. Odaya onun dışında sadece güvendiği birkaç kölesi girebiliyor. Oraya adım atan her kim olursa olsun cezası anında ölüm. Bu yüzden saraya köle olarak gireceksiniz. Thomas'ın göze fazla çarpmaması gerekiyor. Şehir ortadan kaybolan erkek köleleri ile meşhurdur. Ne kadar doğrudur bilemem fakat halk o sıralar bu durumdan kraliçeyi mesul tutmakta. Kendileriyle gönül eğlendirdikten sonra öldürülmesi emrini verdiği söylentiler arasındadır. En güvendiği köleleri ise kadınlar arasından seçilmektedir. Bu yüzden sabretmelisiniz. Doğa, bir şekilde kraliçenin güvenini kazanacaksın. Ama dönemin kuralları çok katı. Dikkatli olmalısınız. Ayrıca bu zamana kadar aldığınız bir ders varsa, gerçeklerin gölgelerde gizlendiğini öğrenmiş olmanız gerekir."
Mektup alnımızdan soğuk terlerin akmasına sebep olmuştu. "İkimizin de kelle koltukta bu sefer desene!" dedim.
"Bakalım Eternus denilen adamla burada da karşılaşabilecek miyiz?" dedi gözlerini benden kaçırarak. Umursamaz görünmeye çalışıyordu fakat ses tonunda hafif kinli bir hava vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZAMANIN ÇİZGİLERİ
Science FictionOldukça sıradan bir hayatınız varken dünyanın en önemli görevi size verilseydi ne yapardınız? Hem de bu görevi hayatınızın büyük kısmını zindana çevirmiş bir adamın gençliğiyle üstlendiğinizi öğrenseniz? Zamanda yolculuk yaparken aynı anda yaşadıkla...