39

2.2K 218 107
                                    

Bir insan hayatta birçok şeye sahip olabilirdi, hatta mutluluk kaynağı olarak gördüğü her şeye sahip olduğunu da sanabilirdi

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Bir insan hayatta birçok şeye sahip olabilirdi, hatta mutluluk kaynağı olarak gördüğü her şeye sahip olduğunu da sanabilirdi. Dış dünyanın kötülüklerine karşı duvarlarını o kadar sağlam sanırdı ki, sevdikleri yanında olduğu sürece, o duvarları kimsenin yıkamayacağını düşünürdü. Fakat tüm bunların yanında unuttuğu bir şey vardı. Sağlam her kalenin unuttuğu küçük bir nokta, en savunmasız olduğu bir köşe vardı. Ve bu kulelerin o köşeleri her daim kulenin içinde olurdu ve bir insanın da savunma duvarları en büyük sarsıntısıyla aynı öyle içten yıkılabilirdi.

Ben bu dünyada savunmamı hiçbir zaman kendi elimde tutmamıştım. Her ne kadar sağlam dursam da pamuk ipliği ile işlenmiş duvarlarımın ufak bir darbeye dayanamayacağını bildiğimden, o duvarları koruması için en sevdiklerimi siper etmiştim her seferinde. Onlara olan güven duygumla, koruduğumu sanmıştım en karanlık gecelerden kendimi. Oysa şimdi dönüp baktığımda, tüm düzenimin en başından hatalı olduğunu görüyordum. Sadece hatalardan ibarettim ve dibe battığımın farkında olamamıştım.

"Şimdi şölen zamanı!" dedi sevinçle, ruhunda en koyu gölgelerin barındığı kızıl elbiseli kadın.

Ruhunun karanlığı ise gözlerine yansımış sert bakışlı adam, kalbinde bir leke olarak kalmış tek tük beyazlıkların, geceleri bitmez tükenmez kabuslara sebebiyet vermemesi için, karşı koymaya çalışmıştı gerçekleşmesi korkunç hadiseye. Oysa, sert bakışlı adamın zincirleme hataları, son olayla birleşerek bir tamlama oluşturuyor ve cümlenin sonuna yaklaşırken, yüklemden önceki yerini alıyordu.

Zihnimin perdeleri aralanarak, içeride tüm hadiselerden saklanan üçüncü kişi, içimdeki tek masum kalan yanım olan çocukluğum, yüzünü aralıktan göstererek korku dolu gözlerle olayları izliyordu. Penceresinin kenarına konan kuşlara, yolunu gözlediği babasına göndereceği mesajları fısıldadığı gibi, fısıldıyordu her şeyi tekrar kulağıma.

"Baba?"

Babam seslenişimden kaynaklı dönerken yüzünü bana, ifadesiz kalan bakışlarıyla ateş alıyordu koşturduğum odalar. Karşımda dimdik ve her zamanki suretiyle bakarken çocukluğuma, zorla el konulmuştu o kahraman askerleri kıskandıracak cesur ruhuna.

"Baba?"

Duymuyordu, seslenişim işlemiyordu ruhuna. Gözlerindeki karanlıkla tekrar dışlarken beni şefkatinden, elimdeki silaha alayla gülüyordu bakışları.

Beni, seslenişimi, sızlanmalarımı dinlemeden ilerliyordu Thomas'ı çalacak o butona. Bense, kendimi bu kocaman odada küçücük kalmış bir cüce; elimdeki silahı da, beni bir hamlede ezmek isteyen bir dev olarak görüyordum. Ben minik adımlarımla kaçarken koca ayaklı gölgelerden, bu korkunç hadise benim beş katı adımımla yaklaşarak bulaştırıyordu karanlığına.

"Baba yapma! Ne olursun yapma! Uzaklaş. O senin en yakın arkadaşın unuttun mu?"

Sözlerimdeki her bir harf yalvarıyordu karşımda duran adama. "Unuttun mu o yaşlı bunak profesörü? Hani senin tüm çay stokunu tükettiğimiz o sakallı adamı? Güzel anıları hatırla baba, bu şeytan her ne kadar bedenini çalmış olsa da, ruhunda hala bizden izler olduğunu biliyorum. Yürüyen bir cesetten ibaret olamazsın!"

ZAMANIN ÇİZGİLERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin