Hayatta en büyük acıları bile unutturacak, üzüntü ve kederleri, mutluluk ve sevinçleri, rutin problemleri, aklınıza gelebilecek her şeyi unutturan bir an vardır, ölümün burnunuzun ucunda buram buram koktuğu o an. Yaratılış biçimimizden ötürü, belki de bizim kodumuza işlenmiş olan hayata ne pahasına olursa olsun tutunma aşkı, hayatta kalma savaşı o an her şeyden baskın geliyordu. Şimdi bulunduğum anda, ne makine, ne zaman yolculukları, umarım beni affeder ama ne de biricik kocam umurumda değildi. Tek odaklanabildiğim nasıl hayatta kalacağım ve bu çılgın kalabalıktan nasıl sıyrılacağımdı.
"Sanırım aklında kalan tek kod bizi nasıl öldürteceğinle alakalıydı." dedi Dalya sitem eder bir şekilde.
"Sağ ol Dalya'cım. Eksik olan bir de kendi yanımda seni de götüreceğim için çekeceğim vicdan azabıydı. Baharatı da tamamsa akşama robot çorbası olmaya hazırız."
Dalya benim yaptığım benzetmeyi anlayacak konumda olmadığından yüzüme bile bakmadan robotların hareketini izlemeye devam etti. Vücudu soğuktan üşüyen bir kuş gibi tir tir titriyordu.
Robotlar ise çocuğunu kesmişim gibi bana bakıyorken devam etmeye karar verdim. Yaptığım bir şey onları bu kadar kızdırdı ise ve biz şu an savaştaysak, belki de doğru şeyi yapıyordum. Eğer hatalı olsaydım eminim şu an bizi bir güzel aramış olurlardı. Oysaki önlerinde bir engel varmış gibi sadece bakmakla yetiniyorlardı.
Kodu girmeye devam ettim. Ben kodu girdikçe acı çekiyor gibi yavaş yavaş yere yığılıyorlardı. Bu duruma şahit olan Dalya ise sevinçten kendinden geçmiş, yerlerde yuvarlanıyordu. Fakat yerlerde yuvarlanması bu sefer bir espri olarak değildi, garip bir şekilde diğerleri gibi yığılmış, titreme nöbetleri geçirir gibiydi.
Ekranı kapatarak hemen Dalya'nın yanına koştum. Nabzı atıyordu fakat çok zayıftı. Hırıltılı bir öksürük gibi çıkmaya başlamıştı her nefesi.
"Robotlardan biri mi yaptı bunu sana. Lanet olsun! Seni korumalıydım. Dayan lütfen!"
"Bunu bana onlar yapmadı, Doğa. Her ne yaptıysan, bu senden kaynaklı."
O an söylediklerine anlam veremiyordum. Sesi hırıltılı çıktığı için yanlış duyuyor olabileceğimi düşündüm. Elf kulaklarım beni yanıltıyor olmalıydı.
"Dalya bu yaptığım robotları etkiliyor. Seni neden etkilesin?"
"Robotların kalpleri yok belki ama zihinleri var Doğa. Düşünebiliyorlar, hissedebiliyorlar. Belki yazılan kod kadar, belki ulaşabildikleri bilgi kadar. Ama kim iddia edebilir ki bu hisler aynı şekilde insanlarda da ulaşabildiğinden fazla olsun."
Acaba beynindeki cıvataları mı yaktı robotlar diye aklımdan düşünceler geçerken, bu halde bunları düşündüğümden de biraz utandım. Ama ne yapsam da ne dediğine anlam veremiyordum.
"Dalya, dayan. Birazdan bizi bulurlar."
"Kodları geri almazsan hepimiz öleceğiz Doğa. Beraber yaşayabiliriz. İnan kötü olanlardan çok iyiler de var. Bu sayede bir avuç insan hayatta kaldı."
Dedikleri şimşeklerle zihnimde patlarken, bu ihtimalin varlığı ve varsa fark edemeyişimiz beni oldukça şaşırtıyordu.
"Thomas'ın Zaman Lordu'nun kanı getirebilir tek barışı. Onu bulmamız lazım."
Balder'in ilk konuşmamızda söylediği sözler zihnimde bir bir canlanırken, Thomas'ın kanından bahsedişi ve onları kurtaracağını söylemesi kulaklarımda çınlıyordu. Nasıl da atlamıştım bu detayı? Ortada anlamadığım çok şey dönüyordu.
"Thomas'ın kanı sizi nasıl kurtarabilir ki?"
"Onun kanındaki maddeler robotlara vicdan kazandıracak. Kanındaki madde sevgiyi aşılayacak. Parçayı aldığınızda kalan boşluğa kanını damlatması gerek. Koş onu bul. Bir soykırım yapmak yerine dünyanın kurtarıcısı olabilirsin. Ben kendime sahip çıkarım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZAMANIN ÇİZGİLERİ
Science FictionOldukça sıradan bir hayatınız varken dünyanın en önemli görevi size verilseydi ne yapardınız? Hem de bu görevi hayatınızın büyük kısmını zindana çevirmiş bir adamın gençliğiyle üstlendiğinizi öğrenseniz? Zamanda yolculuk yaparken aynı anda yaşadıkla...