Kalbim yaşadığım hayal kırıklığı ile binbir parçaya ayrılıyor gibi hissediyordum. Güçlü olmalıydım. Daha fazla insanlara güçsüz olduğumu göstermemeliydim. Ama nedense hep böyle anlarda kendimi çırılçıplak hissediyordum. Sanki herkes korkularımı, ne kadar basit ve çaresiz olduğumu görüyor gibi hissediyordum. Çaresiz, aptal, önemsiz ve çabuk kandırılabilir... Sanki her şey bu an için çok önceden planlanmış da ben her şeye kör kalmışım gibi. Önümü göremeyecek kadar kapamışım gözlerimi gibi. Görmek istememişim. İnanmak istememişim. Kendime hiç mi hiç güvenmemişim. Başarısız olmaktan o kadar korkmuşum ki başarmak için adım atamamışım. İstediklerimi bilmişim ama onlardan hep kaçmışım.
"Korkunu hissedebiliyorum."
Girdiğimiz odanın içi, güneşli havadan nasibini almamış gibi soğuk ve nemliydi. Perdeler sonuna kadar kapanmış, ama ışık tüm engellere rağmen pes etmeyerek perdenin yırtık yerinden içeri süzülmüştü. İçeride eski bir yatak ve bir sehpa vardı. Yatağın çarşafı büzülerek yere doğru uzanmış ve yastığın bir kenarından içindeki tüyleri dışa doğru çıkmıştı. Duvarlarda nemden kaynaklı küflenmeler vardı. Duvarın karşı kısmında küçük bir soba vardı ve kurumları yerlere dökülmüştü. Burada bir canlının yaşaması mümkün değildi.
"Böyle bir son tam da sana yakışırdı Lakhesis."
Sözlerim üzerine yüzünde umursamaz bir gülümseme sergiledi. "Daha kendi sonunu bilmeden erken konuşuyorsun."
"Sana bu hikayenin sonunu söyleyeyim bayan beyin kontrolü, senden parçayı alıyoruz ve bu lanet makineden kurtularak mutlu hayatlarımıza geri dönüyoruz. Yaşanan tüm o felaketleri önlüyoruz." dedi Thomas bir adım öne çıkarak. Korkuyor muydu bilmiyordum. Sinirlendiği apaçık belliydi. Belki o da korkusunu öfkesinin içinde saklıyordu.
Lakhesis, Thomas'a bir adım yaklaşarak buruşmuş eliyle yüzüne dokundu. Thomas onun elini öfkeyle iterken, "Daha makine yok olunca ne olacağını bilmiyorsun. Senin söylediklerin ancak bir aptalın hayal dünyası olur. Ancak elindeki makine bundan çok büyük ve fazla kötülük barındırıyor. Yıkmadan, yakmadan yok olur mu sanıyorsun?" diye haykırdı Lakhesis.
"Yapma ama Lakhesis. Bana daha önce makine yok olursa ne olacağını göremediğini söylemiştin. Şimdi gözümüzü korkutmak için bunları uyduruyorsun. Sadece anlamadığım, senin bu makinenin yok olmasını neden bu kadar çok istememen."
Sözlerim onun biraz durup düşünmesine neden olmuştu. Sonra birden durup kahkaha atmaya başladı. Daha sonra sehpanın üzerindeki kirli aynayı ve kırmızı boyasını alarak dudaklarına sürmeye başladı.
"Çok güzelim öyle değil mi torunum?"
Ne yaptığını anlamaya çalışırken o daha yüksek sesle bağırmaya başladı. "Çok güzelim değil mi?"
Thomas ile ben ne diyeceğimizi şaşırmış bir şekilde birbirimize bakıyorduk. O ise birden ağlamaya başlayarak aynayı duvara fırlattı. Dudaklarındaki kırmızı boya iyice taşmıştı. Yüzü öylesine buruşuk ve çirkindi ki, içindeki tüm kötülük dışa vurmuş gibiydi.
"O makineye ihtiyacım var anlıyor musunuz? Onun sayesinde tekrar genç olabileceğim. Tüm dünyayı değiştireceğim."
"Bunun için çok geç Lakhesis. Çoktan yaşlandın ve güçsüzsün. O parçayı senden alıp gideceğiz. Bize karşı koyamazsın."
Lakhesis sözlerimiz üzerine tekrar kahkaha atarken, "Yaşlandım fakat güçlerim hala benimle. Belki tek başıma size karşı koyamam. Fakat bir camı açıp bakın isterseniz. Dışarıda bir ordum var."
İlk önce ne dediğini kavrayamamıştık. Fakat tozlu perdeyi araladığımızda, içeriye gün ışığı ile birlikte o korkunç görüntü de girmişti. Dışarıda zombi gibi duran bir yığın insan vardı. Gözlerini bile kırpmadan, oldukları yerde bekliyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZAMANIN ÇİZGİLERİ
Science FictionOldukça sıradan bir hayatınız varken dünyanın en önemli görevi size verilseydi ne yapardınız? Hem de bu görevi hayatınızın büyük kısmını zindana çevirmiş bir adamın gençliğiyle üstlendiğinizi öğrenseniz? Zamanda yolculuk yaparken aynı anda yaşadıkla...