Ellerini tuttuğum kişinin içimdeki soğukluğu ısıtacak kadar sıcak olan gülümsemesiyle, son gördüğümden fazlasıyla genç gözüken kara gözlerinin içine baktım. Sürekli farklı zamanlarda karşılaştığım bu adamın sekiz bin yıl sonraki anılarını zihnimden ayıklayarak bu yıla adapte olmam yine beni zorlayacak gibi gözüküyordu.
"Hangi yıldayız? Hala iki binlerde olduğumuzu tahmin ediyorum." dedim limuzindeki yerimi alırken.
"2558 yılının haziran ayındayız. Ayın on yedisi ve günlerden güzel bir pazar günündeyiz."
Giydiği takım elbisesinin vücuduna uyumuyla karşımda o kadar yakışıklı duruyordu ki, sanırım gördüğüm onca zamanı ele alırsak, karşılaştığım en karizmatik dönemini yaşıyor olmalıydı.
"Güzel araba." dedim uçarak gökyüzüne ulaştığımızda. "Fakat her şey bu araba kadar güzel değil sanki. Senden önce bir droto ile karşılaştım. Onların hakim olduğu çağda mıyız?"
Sanki bu durum çok normal ve eğlenceliymiş gibi dudakları yukarı kıvrılarak gülümsediğinde, anlamlandıramadığım ama ruhumu daraltan bir duygu ile dizlerim titredi.
"Doğru tahmin!"
"Peki öyleyse, bana her şeyi en başından anlatır mısın? Bir savaşa geldim fakat ne ile savaştığımı bile bilmiyorum."
Yüzünde oluşan gülümseme ile bir eliyle önüme düşen saçı alıp kulağımın arkasına götürdüğünde, çekik gözlerindeki sevgi dolu bakışlar, onun hakkında kötü düşündüğümden dolayı bir an vicdanımın sızlamasına sebep olmuştu.
"Sevgili Klothom. Sana güzel şeyler söylemek isterdim fakat içinde bulunduğumuz durum güzellikten çok uzak bir noktada. Hatta ufukta bile görünmeyen bir tabir. Lena gücüyle tüm devletleri yıkarak dünyayı hakimiyeti altına aldı. Ne kadar korkunç değil mi?"
Korkunçtan da öte, sözleri içinde bulunduğum konumun dünyanın cehennemi olduğunu vurguluyordu. Ürperen tüylerim yüzüme yansıyan dehşet ifadesinden daha naif değildi. Eternus ise benim bu halime aldırmadan durumun izahına devam etti.
"Hızla insanları birer robotlara dönüştürürken, bir yandan da tek gidişlik zaman makineleri üretiyor."
"Bunu nasıl yapabiliyor? İnsanları nasıl robota çevirebiliyor?"
"Şöyle ki, teknolojik aletlerin çoğalmasıyla zaten robotlara bağımlı hale gelen insanoğlunun beynine o demirden parçaları yerleştirerek zihin işleyişini değiştiriyor. İnsanlar mankurt efsanesinde olduğu gibi sahibine bağımlı kölelere dönüşürken, zihinlerine koydukları metallere de görevleri yükleniyor ve görsel duyularını da etkileyerek hedefini gördüler mi tanımalarına yardımcı oluyor. Bu yüzden hedefe kitlendikleri an göz renkleri de değişiyor."
"B... Bu çok korkunç!" dedim kekeleyerek. "Bu bir katliam Eternus! Bedenlerini çalmakla kalmıyor, ruhlarını da çalıyor. Buna engel olmalıyız. Bir şeyler yapmalıyız."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZAMANIN ÇİZGİLERİ
Science FictionOldukça sıradan bir hayatınız varken dünyanın en önemli görevi size verilseydi ne yapardınız? Hem de bu görevi hayatınızın büyük kısmını zindana çevirmiş bir adamın gençliğiyle üstlendiğinizi öğrenseniz? Zamanda yolculuk yaparken aynı anda yaşadıkla...