9

5.4K 463 33
                                    

Yetmişli yıllara dönüşümün ardından, dönmeden son anda profesörün bana verdiği apartman dairesi anahtarını ve yol tarifinin yazdığı kağıdı alarak Thomas'la yola koyulduk. Neyse ki ev Thomas'ın şu an kaldığı eve çok yakındı. Profesörün bilerek burayı seçtiğine emindim.

Pek yeni bir bina gibi durmuyordu ve apartmandan çıkan insanlara bakılırsa pek tekin bir yer gibi de durmuyordu. Ağzından gelen içki kokularıyla nefesini bana yönlendiren ve iç geçirerek yanımdan gelip geçen adamlar, içeriden abartılı gelen şuh kahkahalar... Ortamın üzerimde yarattığı gerginlikle Thomas'ın koluna girdim ve iyice ona doğru sindim. O ise tepki vermeden 6 numaralı kapıya doğru ilerledi.

Daire kapısının basit bir tahta kapıya sahip olduğunu görünce açıkçası şaşırmıştım. Sonuçta içinde gideceğimiz yolculuklarda giyeceğimiz kıyafetler, araç ve gereçler vardı. Ayrıca böyle tekinsiz bir yerde hırsızlık oranı da yüksek olmalıydı. 

Thomas'ın kilidi çevirip açmasıyla arkasından çelik bir kapının belirmesi, vesveselerimin ne kadar yersiz olduğunu bana düşündürmüştü. Sonuçta ben daha işin başındayken bunu düşünebiliyorsam, profesörün aklına gelmemesi saçma olurdu. Ayrıca o çelik kapıyı açabilmemiz için ise ikimizden birinin avuç içini koyması gerekiyordu. Profesör işinin hakkını vermişti.

"Teknolojinin gözünü seveyim." dedim bir anda kendimi tutamayarak. Thomas'ın yine hiçbir tepki vermemesi iyice garibime gitmeye başlamıştı. Zihnimde gereksiz detaylarla oyalanırken Thomas'ın şaşırtıcı derecedeki sessizliğini pek fark edememiştim. Thomas'ı daha dikkatle süzerek peşi sıra ilerledim. Açılan demir kapıyı da tahta kapıyla birlikte kapatarak içeri girdik.

Evin tüm duvarları yıkılmış, tek bir oda haline getirilmişti. Odada bir sürü ince uzun, soyunma odalarında sıkça rastladığımız gri dolaplardan vardı ve üzerlerinde hangi çağa ait giysiler olduğuna dair tarihler yazıyordu.

"Viking giysileri bile var!" diye bağırdım dolaba koşarken.

"O döneme gidişimizi merak ediyorum açıkçası." dedi tüm gün takındığı sessiz tavrı bozarak. Fakat ben bunun peşini bırakmayı istemiyordum. Bir göreve çıkacaktık ve ne sorun varsa şimdi halletmemiz gerekiyordu. Viking dolabını kapattım ve dolabın kapısına kollarımı önümde bağdaştırarak dayandım.

"Sabahtan beri sessizliğinin sebebi ne?" diye bir anda sordum. İlk önce biraz şaşırdı, daha sonra ise kendisine birkaç saniyelik düşünme zamanı ayırdı.

"Sessiz değilim." dediğinde inanmadığımı belli eder şekilde gözlerimi devirdim.

"Öyle olsa buraya gelene kadar bana bin bir laf etmiş, beynimi kemirmiş olurdun." dediğimde yüzüne yayılan gülümsemeye engel olmadı.

"Sen de iyi alıştın."

Yüzümdeki sorgular ifadenin her şeyi anlattığını düşünerek bir kelime dahi etmedim. O ise, pes etmeyeceğimi sonunda anlamış olacaktı ki, önce bir nefes aldı, anlık yukarı kalkan dudakları tekrar düştü ve sözlerine başladı:

"Endişeleniyorum Doğa. Bu bir oyun değil, tarih ve gerçekler. Hem tarihe zarar vermekten korkuyorum, hem de bu işin sana ağır gelmesinden, başaramamandan korkuyorum. O bir kral sonuçta, ne yapacağını bilemeyiz." Gözlerimin şaşkınlıktan sonuna kadar açıldığına emindim. Beni mi düşünüyordu?

"Sonuçta en yakın arkadaşımın kızısın." Son cümleyi duyduğumda küçük bir hayal kırıklığı yaşamadığımı söylersem kendime yalan söylemiş olurdum. Çünkü beni düşündüğünü düşünmüştüm, aramızdaki samimiyetin ilerlediğini düşünmüştüm. Yanılmak kalbimi kırmıştı fakat onun bunu bilmesini istemediğim için bu konuda sessizliğimi korudum.

ZAMANIN ÇİZGİLERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin