17

4.2K 364 43
                                    

Pencereden içeriye vuran güneş ışınlarının tam yüzüme isabet etmesi tatlı uykumdan beni uyandırmayı başarmıştı. Yataktan doğrulduğumda ağzımı kocaman açıp esneyerek kollarımı iki yana gerdim. Daha sonra odayı Thomas ile paylaştığımız aklıma geldiğinde ise hemen korkuyla etrafıma baktım. Sonuçta daha aramızda bir şey yoktu ama yine de beni bu hallerimde görmesi için çok erkendi. Ayrıca Thomas diğer alçak gönüllü insanlar gibi bunu görmezden gelecek biri değil aksine bir hafta dalga geçip bu konunun ekmeğini yiyecek bir insandı. Fakat etrafa baktığımda Thomas ortalarda gözükmüyordu.

Az da olsa telaşa kapılarak odanın dışına çıktım. Lavaboya baktım, yoktu. Koridordaki diğer odalar ise zaten bomboş ve göstermelik olduğu için orada da kendisini bulamamıştım. Tam onun için iyice endişelenecektim ki dışarıdan gelen kahkaha seslerini duyduğumda oraya doğru yöneldim.

Ben burada onun için endişeleneyim o yabani kızla fingirdesin!

Beni görünce gülmeleri az da olsa kesilmişti ve yüzleri hemen bana dönmüştü. İçimde kopan fırtınayı aynı oranda içimde tutabilmek adına gülümsemeye çalıştım.

"Devam edin siz. Ben sadece nerede yemek yiyebileceğimi soracaktım." dedim.

"O kadar acele etmeseydin. Git bir yüzünü yıka çapakların duruyor." Thomas yine her zamanki beyefendiliğini koruyordu(!) Senin için endişelendim be ayı, senin için!

Zıplayan sinirlerimi kontrol altında tutmaya çalışarak, çünkü insanların yanında -özellikle şu yabani kızın- Thomas ile laf dalaşına girmek istemiyordum, sadece gülümsedim. Bir yandan da refleks olarak ellerim gözlerime gitti ve onları ovuşturdum.

Benden bir cevap gelmeyeceği anlaşıldığında söze Lena girdi.

"Odanızdaki mumu yaktığında laboratuvara gireceksin, orada yiyebilirsin. Hem Atea seni bekliyor." dedi. Sadece başımla onaylayarak onların yanından ayrıldım ve bir hışımla lavaboya giderek yüzümü yıkadım. Bir yandan da içimden hala Thomas'a sövüyordum.

Yani adam, sen beni madem seviyorsun, huyuma suyuma gideceğine neden o suya siyanür katıyorsun? Bir de kadınları anlamak zor derler, fakat erkekler de kendilerine dönüp bir bakmazlar. Küçücük çocuktan farkları yok.

Odaya geri döndüğümde biraz daha sakinleşmiş ve asıl meseleye daha iyi odaklanabilmiştim. Birazdan yola çıkacaktık ve ben Eternus'u görecektim. Beni yıllardır bekleyen adamdı. Ölümsüz olmasına rağmen bunca yılını sadece beni beklemeye adamıştı. Peki ya neden? Sonuçta uzun yıllara sahip olabilir, çok uzun yıllardır da yaşamış olabilir. Bunca tecrübesine, yaşadıklarına rağmen, dünyanın sonunun başlangıcında hala beni bekleyecek ve beni bu toplumda ilahlaştıracak kadar özel yapan neydi? Onun için neden bu kadar özeldim ve onu ne için affedecektim?

Tüm duygularımı allak bullak eden bu düşüncelerle birlikte mumu yakarak laboratuvara gittim. Değişik bir ışınlanma yöntemiydi, ya da bu çağda her ne ise. Atea'yı gördüğümde bunu sormak istesem de buna gelene kadar öğrenmek istediğim çok şey vardı. Ama sanırım istediğim cevaplar ne buradaydı ne de Atea'nın zihnindeydi. Cevaplar için biraz daha beklemeliydim.

Atea beni gördüğünde oldukça samimi bir şekilde gülümsedi ve güzelce kurulmuş sofraya beni davet etti.

"Bu zamanın yiyecekleri hoşuna gider umarım." dedi gülümsemesini bozmadan. Ben ise aynı gülümsemeyle karşılık verdim.

"Seninle Ud dağına çıkışın hakkında konuşmak istiyorum. Daha doğrusu yola çıkmadan önceki durum hakkında." dediğinde masada mor jöle kıvamında duran yiyecekten bir parça alarak merakla yüzüne baktım.

ZAMANIN ÇİZGİLERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin