32

3.1K 262 192
                                    

Alarm çaldığında huzursuzca yatağımda kıpırdandım. İzin günlerim hariç rutine bağlamış erken kalkma kabusuna yüzyıllar geçse de alışamayacaktım sanırım. Hala öğrenci olsaydım alarmı şu an alır, duvara fırlatır, sustuğundan emin olduktan sonra ise huzurla uykuma geri dönerdim. Her şeye rağmen artık öğrencilik zamanlarımı geride bırakmış ve yaşamımı sürdürebilmek adına bir şirkette işe başlamıştım.

Yatağımdan kalkar kalmaz ilk işim sert bir sabah kahvesi için su ısıtıcısını çalıştırmak olmuştu. Monotonlaşmış hayatımın en sevdiğim kısmı kendimi kahve ve sigaraya adadığım zamanlardı. Çünkü diğer kısımları, kendimi "kurtarın beni bu hayattan" diye bağırarak pencereden atlamamak için zor tuttuğum zamanlardı.

Annemi kaybettiğim zaman bu ülkeye dönmemeye karar vermiştim. Ama hayat şartları yüzünden orada tutunamamış, kiramı dahi ödeyememiş, Türkiye'ye dönerek annemden son kalan eve sığınmak zorunda kalmıştım. Burada her nasılsa şansım yaver gitmiş ve ETERNUS adı altında dünyaca ünlü bir şirkete kapak atmayı başarabilmiştim. Tabii ne kadar şans denebilirse...

Şirkete adım atmamla hayatıma son prangaları da vurmuş oluyordum. Her sabah kalkıyor, kahve ve sigaramı içtikten sonra hazırlanarak şirkete gidiyordum. Kahvaltımı ayak üstü bir şeyler yiyerek geçiştiriyordum, daha sonra okuduğum bölümle uzaktan yakından alakası olmayan bir işe kafa yoruyordum. Akşam eve döner dönmez de biraz televizyona bakıp uyuyordum.

İzin günlerimde ise bazen şirketten tanıştığım birkaç kişinin zoruyla kulaklarımıza tecavüz eden yüksek sesli mekanlara gidiyordum. Kendimi -avutmak adına- sosyalleştiğime inandırıyordum. Buna rağmen izin günlerimi eve kapanıp kendimi dinleyerek geçirmeyi daha çok tercih ediyordum.

Sigaramı küllükte söndürdükten sonra soğumaya başlayan kahvemi de kafama dikerek oturduğum sandalyeden kalktım. Dolabıma giderek içinden derin yırtmacı olan siyah kalem eteğimi ve bordo bluzumu çıkararak üzerime geçirdim. Seçtiğim giysiler boynumdan çıkarmadığım siyah taşlı kolyeme de uyumlu olmuşlardı. Daha sonra siyah topuklu ayakkabımı da giydikten sonra çantamı alarak evden çıktım.

Köşede bekleyen şirketin servisine binerken dengemi kaybetmemek adına dikkatlice davrandım. Çünkü benim yerime geçmeme izin vermeden, biner binmez hareket etmeye başlıyordu. Ardından şirketten birkaç kişiyi daha servisle alarak şirketin yolunu tuttuk.

Binanın önüne geldiğimizde, solgun gözlerle önümde dikilen devasa yapıya baktım. Hiç değişiklik göstermeden önümde tüm heybetiyle duruyordu. Zaten neyin değişmesini bekliyordum ki?

Şirkette, çalıştığım ofisin bulunduğu 13. kata çıktığımda etrafıma bakmadan ve kimseye selam vermeden masama geçtim. Bu insanları sevmediğimden kaynaklanmıyordu. Kendi hayatımı sevmeyişimin bir dışa vurumuydu.

"Bugün de yatağın ters tarafından kalktık galiba? Yakında suratsızlar prensesi ilan edileceksin." diye takıldı Su yanıma gelerek.

Su, şirketteki en yakın arkadaşımdı. Anneme benzediğinden mi yoksa gerçekten sıcakkanlı oluşundan mı bilmiyorum, gördüğüm andan beri kanım ısınmıştı. Minyon görünüşü onu küçük gösterse de hayatın genç yaşta olgunlaştırdığı insanlardandı.

"Benim somurtmam hayata." dedim başımı avuç içimle destekleyerek masaya koyduğumda.

"İsyankar rapçi olarak doğmalıymışsın Doğa!" diye gülümsediğinde ben de bir an olsun gülümsememe engel olamamıştım.

"Hep böyle gül işte!" dedi sevinerek. "Hem dedikodulara göre bugün şirkete büyük patron gelecekmiş."

Duyduklarıma şaşırarak oturduğum yerde doğruldum.

ZAMANIN ÇİZGİLERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin