BÖLÜM~9 🌾 Birlik

522 127 313
                                    

Ormancı elinde poşetlerle eve doğru yürürken kapının açık olduğunu fark etti. Kendi kendine mırıldandı
"Ahh Ahu, duramadın değil mi evde?"
Eve girmeden etrafta gezindi, arka tarafa göle bakındı. Ahu'yu göremeyince eve girdi. Hemen girişteki kapağın açık olduğunu görünce elindeki torbaları fırlatıp merdivenlerden aşağı indi. Üçer beşer atlayarak vardığı yerde Ahu yerde yatıyordu. Sandalye bomboş ve yerde bağlama ipleri vardı.
"Allah kahretsin!" diyerek Ahu'nun başına eğildi. Önce damarını bulup yaşayıp yaşamadığını kontrol etti. Atan nabzını hissedince "ohh şükürler olsun." diyerek başını kaldırıp ve dizlerine koydu.
"Ahu, Ahu uyan, hadi kendine gel. Hadi ürkek ceylan..."

Bir kaç dakikalık sarsma işleminden sonra Ahu yavaşça gözlerini açtı. Ormancı derin bir oh çekerken hafifçe gülümsedi.
"İyi misin?"
Ahu canının acıdığını belli edercesine yüzünü ekşitti.
"Başım..." deyip sustu.
Ormancı herhangi bir yaralanma var mı diye kontrol etti ancak bir şey göremedi.
"Ne yaptı sana o it? Burada ne oldu? Nasıl kaçtı?"
"Bana vurdu. Ben ne olduğunu anlayamadan kaçıp gitti."
Doğrulup oturmasına yardım etti Ormancı.
"Daha iyi misin?"
"Evet."

Ormancı şaşkınca sandalyeye baktı. Kendisini nasıl çözebildiğine inanamıyordu. Uğur'un kaçmış olmasının şoku aklına diğer soruları getirmedi. Dolayısıyla Ahu'nun onu çözmüş olmasına ihtimal dahi vermedi. Ayağa kalkıp sandalyeye yaklaştı. Kendince bir ipucu aradı ancak yoktu. İşi berbat etmiş olmasının verdiği sinirle sandalyeye bir tekme savurdu. "Kahretsin!" diye bağırdı. Ahu korkuyla olduğu yerde sıçradı. Hemen ardından iplere de bir tekme savurdu. Bu kez "Lanet olsun!" diye bağırdı. İçinde yükselen öfkeyle hırsını alamayıp bağırarak masanın üzerindeki lambayı, mumu savurdu. Karanlığa karışan oda sadece açık kapaktan sızan ışıkla aydınlanmaya çalıştı. Ormancı Aslı'nın fotoğrafının dibine çöktü ve ölüm haberini yeni almış gibi hüngür hüngür ağlamaya başladı. Sessizliğin içerisinde Ormancının hıçkıran sesi yankılandı. Ahu şaşkınca onu izlerken ağlayan sesine derinden üzüntü duydu. Dağ gibi gördüğü adam şuan karşısında bir çocuktan farksızdı. İçi ezile ezile bir süre ağlamasına izin verdikten sonra emekleyerek yanına gitti. Usulca omzuna dokundu. Başını kaldıran Ormancı büzüşmüş dudakları ve yaşlı gözleriyle baktı. Zoraki çıkan sesiyle
"Onu bir daha asla yakalayamam. Şimdi kesin beni ihbar eder sonra da yine kaçar. Ben Aslı'ya verdiğim sözü tutamadım, onu huzura kavuşturamadım. O şerefsize hak ettiği cezayı veremedim."

Onu çözdüğüne delice pişman olan Ahu bu bilgiyi şimdilik kendine sakladı. Onun yerine aklındaki soruları usulca sordu.
"Aslı öldü mü?"
Soruyla Ormancının boğazından bir hıçkırık çıktı. Ve ağlayarak sadece evet dercesine başını salladı. Onun bu haline gözleri dolan Ahu
"Ben çok üzüldüm." diyebildi.
"Bu öyle derin ve öyle yoğun bir acı ki, ancak katilini yakalarsam hafifleyecekti. Aylarca uğraşmama rağmen sonuç ortada."
"O adam mı öldürdü Aslı'yı?"
"Evet. Sadece itiraf etmesini istemiştim."
"Polis neden yakalamadı?"
"Polisler ölümüne intihar dedi. Ama ben biliyorum o intihar etmedi, öldürüldü."

Ahu kafasında binlerce soru olmasına rağmen bu esnada hangisini sorması gerektiğini bilemeyip sustu. Ormancı sessizce süzülen yaşlarıyla Ahu'ya baktı. Onun da karşısında çaresiz kaldığını biliyordu. Birden bire anlatmaya başladı.

"Babam öldüğünde lise sondaydım. Ondan geri bir annem bir kardeşim bir de bakkal dükkanı kalmıştı. Annem bir süre çalışmayı denedi ancak hastalandı. Mecburen işin başına geçtim. Defalarca düştüm kalktım ama senelerce çalıştım. Gözüm işten başka bir şey görmüyordu. Bu sayede işleri büyüttüm. Marketler zinciri haline getirdim. Bir sürü ürün temin edip uygundan alıyor ve satıyorduk. Ve ürünleri ilk ben gidip görüp onaylıyordum. O gün başka bir ürün için fabrikaya gittim. İmalathaneyi gezdim ve almaya karar verdim. Muhasebe ile görüşmek için odaya çıkarttılar. Aslı'yı ilk orada gördüm. Mavi kazağı ile gözleri uyum içindeydi. Öyle bir bakıp gülümsedi ki o mavilik bir huzur gibi içime işledi. Hesaplamaları yapıp makbuzları elime tutuşturdu. O gün oradan ayrıldım ama giderken o maviliği yanımda götürdüm. Bir gün geçti, iki gün geçti, üç gün geçti yok. Maviler her yerde. Denize baksam o, gökyüzüne baksam o. Ben dayanamadım ve makbuzları alıp tekrar fabrikaya gittim. Direk Aslı'nın yanına çıktım.
'Bu işte hata var, fazla ödeme çıkmış' dedim.
Gülümsedi, ahhh o gülümseme. Sonra elimden makbuzu aldı yeniden hesapladı. Yeniden aynı sonucu buldu. Zaten bildiğim şeyi detaylı bir şekilde tekrar anlattı. Sonra oradan çıktım. Yeniden onu görebilmenin bir yolunu aradım. Bir saat fabrika etrafında dolandım durdum. Sonra yeniden içeriye girdim. Öyle bir baktı ki bana niyetimi anlamıştı ama çaktırmamak için sadece gülümsüyordu.

ORMANCIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin