BÖLÜM~ 17 🌹Beni Bırakma

473 92 333
                                    

"Bu kez seni özledim..."
Biranda gelen sarılmanın şaşkınlığıyla öylece kalan Ormancı
"Uykunda mı?" dedi.
"En çok da uykumda."

Ormancı geri çekilip yüzüne baktı.
"Kötü bir rüya falan mı gördün?"
Ahu çıkmaya çalıştığı rüyanın etkisine yeniden girince kötü oldu. Cevap vermek yerine sadece hayır diyerek başını salladı.

"Sen nereye gittin o kadar erkenden?
Elindeki küçük torbayı kaldıran Ormancı
"İlacını aldım, biraz da odun topladım."
"Odun?"
"Dün gece üşüdün, sonbahar geliyor ve ısınacak bir şey gerekli."

Bu konuda daha önceden yaptıkları konuşmayı anımsadı ve hafifçe gülümsedi.
"Teşekkür ederim, ama ben bu sürede kahvaltı hazırlayamadım."
"Öyle bir beklentim yoktu zaten hadi kasabaya gidelim."
Şaşıran Ahu
"Sen, benimle, kasabaya? Emin misin?"
"Kardeşim değil misin, normal yani."
"O zaman ben hazırlanayım."
"Tamam."

Ormancı eve girip elini yüzünü yıkarken Ahu odanın kapısını kapattı ve oturup içindeki çalkantının durulmasını bekledi. Hatırladıklarını gizlemekle iyi mi yapıyordu bilmiyordu ama nedense içgüdüsel olarak gizlemesi gerektiğini düşünüyordu. Bunun vicdan azabını yaşasa da, bu durumun mutluluğuna gölge düşürmesini istemedi. Belki de doktora danışmak en doğrusu olurdu. Ancak randevu zamanına çok var, şimdi doktora gitmek istediğini söylese Ormancı ne olduğunu soracak. Hiçbir şey olmadı derse bu kez kendisinden başka bir şey beklediğini düşünebilirdi ki bu da utanç verici. Derinden ama sessiz bir of çekti.

Ayağa kalkıp yeni aldığı ve özellikle seçtiği boncuklu tişörtü giydi. Ormancı kapısını tıklatarak
"Ahu hadi canım, makyaj yapmana gerek yok."
Kapıyı açan Ahu,
"Merak etme doğayla bütünleştim artık, tamamen doğal."
Kıyafetini süzen Ormancı yüzüne yerleştirdiği yamuk gülümsemeyle
"Yakışmış.." dedi.
"Teşekkür ederim. Gidelim mi?"
"Gidelim boncuklu yarim."
"O nasıl bir tabir yaa..."
Ormancı koltuğunun altına aldığı Ahu ile arabaya doğru yürürken dalga geçip gülüyordu.

Kasabanın tek restorantında tüm gözler ikisine çevrilmiş bir şekilde çorbalarını yudumlarken Ahu oldukça gergindi. Fısıldar gibi
"Neden bu kadar dikkatli bakıyorlar."
"Benim kadar kara bir adamın bu kadar sarı olan kardeşini merak ediyorlar."
"Renklere amma takıldınız ya."

"Güzelim bu kasabada değil kardeşler tüm sülale bir birine benziyor. Ve kabul edelim ki biz de gram benzemiyoruz."

"Aaa neden? Bak senin de iki gözün var benim de, iki kulağın bir burnun var benim de.."
İğrenç bir espiri duymuş gibi yüzünü buruşturan Ormancı
"Sapsarı saçın var benimse siyah, ela gözlerin var benimse koyu kahve, süt gibi beyaz tenin var benimki ise afrikalılarla yarışacak neredeyse..."

"Saçım boya, gözüm lens, güneşe çıkamıyorum hassas tenim var. Olamaz mı?"
"Olur canım olur. Bir daha nasıl kardeşsiniz diye soran olursa kardeş de değil ikiziz de. Bu benzerliğe ancak.."

Ahu Ormancının alayla karışık sitemine ağız dolusu gülümsedi. Ormancı gülüşüne bakıp
"Şuraya bak, senin gülüşün bile çok güzel Ahu. Benim gibi çirkin adama nasıl benzersin.."
"Öyle söyleme, sen gülümseyince de gözlerin kısılıyor yüzüne tatlı bir ahenk geliyor. Sen gülümseyince diktiğin tüm fidanlar çiçek açıyor, sen gülümseyince benim içimdeki tüm kelebekler kanat çırpıyor ve benim ayaklarım yere basmıyor."

Sözlerine mahcup olarak gülümseyen Ormancı
"Eve gidince hatırlat da şu sözlerin için sarmalayayım seni."
Göz kırpan Ahu
"O iş ben de." dedi.

Ormancıyı ilk kez böyle gülümserken gören restoranttakiler şaşkınlıktan aralarındaki fısıldaşmaları arttırdı.
"Ahu, benim kahvehaneye uğramam gerekiyor. Seni oraya sokamam. Burada beklesen?"
"Markete gitsem?"
"Market yok ki burada."
"Bakkal, büfe, mandıra her ne deniyorsa işte."

ORMANCIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin