Anlamaya çalışmak hiçbir zaman tam olarak yapılamayacak eylemdir çünkü tam hayatı anladım dediğiniz anda hayat karşınıza daha da zor bir ünite ile çıkıverir. Hayat denen oyunda tecrübe sınırı yoktur, her daim level atlanır, level atlandıkça da daha bir zorlaşır. Bu oyunda eskiyi hatırlamak insana hem kazandırır hem de kaybettirir, aynı geleceği düşünmekte olduğu gibi. Yani hayat oynamak zorunda olduğumuz bir oyundur ve o oyunu oynarken en çok şunu düşünerek mutlu olunabilir:"hayat anlaşılmaz, yaşanır."
Ormancı öğrendiği bilgiyle dört duvar arasında duramayıp bahçeye çıktı. Orada hızlı adımlarla volta atarak anlamaya çalıştı. Ahu'nun yanına geldiği o ilk günden beri Ümit'in yaklaşımlarını düşündü durdu. İkinci kez aynı hisle yoğrulup, gerçeği göremeyecek kadar kör oluşuna delice içerleniyordu.
Ahu ise Ormancının bir hışımla dışarıya çıkmasıyla çıplak bir halde evde kalakaldı. Ne düşüneceğini bilemiyordu. Aylardır kendisini bulmak adına bir savaşı vardı ve en yakınlarında dolanan birisi kendisini tanıdığı halde susmuştu. Bu bilgi binlerce soruyu beraberinde getirmiş ve o sorular birbirini seven iki insanı ayrı yerlerde doldurmuştu.
Ormancı içeriye girerek hala çıplak olan Ahu'ya baktı. Kendi gömleğini yerden alıp Ahu'yu giydirdi. Sakince tüm düğmelerini kapattı. Üzerine uzun olan gömleği yeterli gördü.
"Hadi Sherlock benimle bahçeye gel, çözelim bu sorunu."
Ahu hafifce tebessüm edip ayağa kalktı. Ormancının uzattığı elini tutarak bahçeye çıktı. Gece direk bacaklarına sarıldı, başını okşayan Ahu
"Ah be Gece'm, şuan senden daha karanlığım." diyerek masaya oturdu. Karşısına geçen Ormancı
"Biz bir oldukça aydınlanır etraf, senin düşüncelerine ihtiyacım var.""Tamam hadi başlayalım."
"Evet, Ümit! Seni Kasabaya getiren kişi.""Adını söyleyince karakolda hatırladığım anı tam anlamıyla anlam buldu. Şarkıya eşlik eden o ses, radyoya uzanan eller ve bana asılırken ki konuşması. Evet o kişi kesinlikle Ümit'ti."
"Onun kiraladığı araca bindin, ya tanışıyordunuz ya da başka bir sebepten.""O sebep seks değil biliyorsun değil mi?"
"Ahum, elbette biliyorum ve inan bana bu seçenek aklıma dahi gelmedi. Öyle olsaydı sen ondan kaçmazdın, öyle olsaydı sen bakire olmazdın. Sen tertemiz ve masumsun. Kendine hafif kadın muamelesi yapma, ben yapmıyorum çünkü. Ama elbette neden sorusu var aklımda, neden o arabaya bindin?"Ahu ormancının bu düşüncesiyle oldukça rahatladı. Rahatlamanın verdiği etkiyle daha net düşünmeye başladı.
"Belki basit bir otostop?"
"Öyle olduğunu varsayalım, seni istediğin yere götürecekken durup sana ahlaksız bir teklif yapıyor ve sen de çantanı bırakıp panik halinde kaçıyorsun! Oldukça akla yatkın bir senaryo."Düşünmeye çalışan Ahu
"Yani evet."
"Öyleyse Ümit neden seni tanımamazlıktan geldi?""Onu şikayet etmemden korktuğu için?"
"İyi de sana dokunmadı ki, şikayetten pek ala yırtabilirdi.""Belki de gerçekten tanımıyordur?"
"Nasıl yani?""Taksi yerine onun arabasına bindiğime göre param yok, belki de çantam çalındı veya bir yerde unuttum mecbur kaldım. Adımı sanımı bilmiyordur. Biz Ümit'e hafızamı kaybettiğimi hiç söylemedik ki. Haliyle biz ne dediysek ona inandı."
"Bu bir varsayım, ya tanıyorsa?""Tanıyorsa susması için ciddi bir sebebi olmalı. Öncesinde yapılmış bir anlaşma veya büyük bir suç."
"Anlaşma fikri değil de suç daha mantıklı. Yani Ümit gibi birine yakışan açıklama.""Suçuna ortaksam?"
"Suçuna ortaksan seni tanımamazlıktan gelmesi anlaşılır..."Ahu sessliğe bürünüp düşünmeye devam etti. Aklına gelen şey ile gözleri büyüyerek Ormancıya baktı.
"Ne oldu, ne hatırladın?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ORMANCI
RomanceNişanlısının ölümüyle kendisini ormanlık bir labirentte bulan adam, tek başına doğru yoldan çıkmaya çalışır. Tek amacı adalet iken labirentin karşı tarafından koşarak gelen kadın yalnızlığına yoldaş olur. Ruhen yaralı bir adam ile kim olduğunu dahi...