Ali Karan içinde büyüyen özlem ile merdivenleri tırmandı, köşeye fırlatılmış elbiseyi buldu. İçi dışına çıkmış bir şekilde olan kıyafeti düzeltip banyoya girdi. Üzerindeki kahve lekeli bölümü lavaboya yatırıp üzerini ıslatıp sabun sürdü. Yavaş yavaş parmaklarıyla lekeyi kazır gibi yıkadı. Aklında Ahu'nun elbiseyi giydiği, kasabaya veda ettikleri gece vardı. Yaralı bacağı yüzünden ona dokunamayacağını bildiğinden böyle bir elbise seçip pişman ettirmek istemişti. Başarmıştı da. Ama elbisenin hakkını veremedik diye de yine kendisi vahlanmıştı. Bir gün o elbise hakkını alacak diyordu, şimdi gözünden damlayan yaşlarla lekeyi silerken,
"Böyle mi olacaktı Ahum, elbisenin hakkı bu değil..." diye söylendi. Görüntüsü tamamen bulanıklaşırken, çitileyen elleri durdu, bedenindeki tüm gücün çekildiğini hissediyordu. Banyo lavabosunun önüne oturup,
"Neredesin Ahum..." diyerek hıçkırıklara boğuldu.Gece'nin yoğun havlamarı üzerine banyodan çıkan Ali Karan balkondan aşağı kata baktı. Ne olduğunu anlamaya çalışırken telefonunun çaldığını duydu. Koşar adımlarla merdivenden indi. Telefonu alıp hızla açtı.
"Hakan bulundu mu Ahum?"
"Evet yani hayır, bilmiyorum. Arkadaşım aradı Ümit kartını kullandı. Ben adrese gidiyorum sen de gel, çünkü onu sen tanıyordun."
"Hemen geliyorum, adresi at bana."Ali Karan koluna sildiği yaşların ardından derin bir nefes alıp kendisini dışarıya attı. Ümit'i bulmak demek Ahu'yu bulmak demekti. İçine dolan umut ışığı ile çıkmadan Gece'ye baktı.
"En parlak güneş bizim hanemize vuracak Gece. Bir daha batmasına izin vermeyeceğim. Az kaldı hissediyorum..."
Arabaya binip kontağı çalıştırdı ve akşamın karanlık sokaklarında gözden kayboldu.
~~~~~Mert elinde telefonla karşısında ellerindeki torbalarla bekleyen Kerem'e baktı. Kerem de Ahu'nun yatak odasından çıkan adama ters ters baktı. Akıllarındaki yanlış anlamalarla ikisi de birbirinden haz etmeyen bakışlarla bakındı. İlk soru Mert'ten geldi.
"Sen kimsin?"
Kerem kaşlarını havaya kaldırarak
"Ben de aynı soruyu senin için soracaktım."Mert dikleştirdiği omuzlarıyla
"Ben Ah... İnci'nin erkek arkadaşıyım."
Şaşkınca bakan Kerem
"Öyle mi, İnci'nin hayatında kimse yok sanıyordum.""Yanlış sanıyormuşsun! Evet sen?"
"Eee ben hastaneden arkadaşıyım. Kerem Çakıl, memnun oldum."Mert duyduğu isimle uzatılan ele şüpheci bakışlar savurdu.
"Aynı zamanda Ali Karan'ın kardeşi misin?"
"Abimi tanıyor musun?"Kafası iyice karışan Mert, derin nefes alıp vererek aklını oturtmaya çalıştı. İçerden gelen Ahu'nun inlemeriyle ikisi de hızla odaya girdi. Kerem yatakta bitkin şekilde yatan İnci'nin bir doktor edasıyla elini başına koydu,
"Ateşi var ve burası çok havasız."Mert onu onaylarcasına
"Evet, cam açtım ama yeterli gelmiyor. Bir de uzun zaman yemek yemedi sanırım."
"Ben bir şeyler getirdim ama önce kendine gelmesi gerek."Kerem İnci'yi doğrultup üzerindekileri çıkartmak için yeltendi. Mert ortaya atılarak
"Sen ne yaptığını sanıyorsun?"
"Üzerindekileri çıkartıyorum. Ateşini düşürürsek kendine gelir.""Soyunması şart mı?"
Kerem bu kadar basit bir bilgiden dahi haberdar olmayan adama cahilmişçesine baktı.
"Ne bakıyorsun tip tip!"
"Evet şart. Ben doktorum, bu konularda bir fikrin yoksa zikrin de olmasın.."
Mert Kerem'i kenara ittirerek
"Ben hallederim." dedi.Güç bela bluzunu çıkarttı. Kerem sağa sola bakınıp bir şeyler aradı. Çekmecelere yöneldi ve temiz bir atlet alıp musluğun altında ıslatıp, ıslak bez ile Ahu'nun başını boynunu bileklerini sildi. Mert Kerem'i izlerken içten içe 'nereden çıktın sen' dese de Ahu'ya iyi gelecek ilk yardımı bilmediği için de sesini çıkartamadı. Kerem kendisini dikkatle izleyen Mert'e yan gözle bakıp
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ORMANCI
RomantizmNişanlısının ölümüyle kendisini ormanlık bir labirentte bulan adam, tek başına doğru yoldan çıkmaya çalışır. Tek amacı adalet iken labirentin karşı tarafından koşarak gelen kadın yalnızlığına yoldaş olur. Ruhen yaralı bir adam ile kim olduğunu dahi...