BABA- 60

596 19 1
                                    

Asır'dan:

Bebeklerimizin doğduğu 1,5 ay olmuştu, her şey güzel ve yerli yerindeydi. Taa ki, içimdeki daha önce hiç dışa vurmadığım günyüzü görmemiş hisler birdenbire ortaya saf biçimde dışarı çıkana kadar.
Restoran'da kasaya bakıyorum, biliyorsunuz.
Bir aile geldi, yemek yedikleri yer kasaya yakın olduğu için duyuluyordu ve net şekilde görülüyordu Hepsinin yüzü.
Tahmini 15-16 yaşlarında erkek bir çocuk, yüzü görünmeyen ama saçlarından anladığım kadarıyla 50'li yaşlarda olan bir adam, 45'li yaşlarında gayet iyi giyimli, kumral bir hanımefendi vardı.
Onların aile uyumuna bakarken o kişinin "hayalimdeki baba figürü" olduğunu düşündüm.
Kuzgun bir anda yanıma geldi. Asel ona bebeklerin resmini gönderdiği fotoğrafın altına yazılmış şeyi biraz(!) seslice okudu. "Kuzgun abii Asır'a ulaşamadım. Şu ikizlerin fotoğrafı karşılığında Asır Demir'e, Hazal ve Açelya Demir'in onu evde elinde çikolatayla gelmesini istediklerini söyler misinnn (çaktırma ben istiyorum..)"

Adam birdenbire bana baktı ve sonra eşine döndü.

"Asır Demir mi dedi o?" Diye sordu. Kadın da, "Evet," dedi ve kaşlarını çatıp bana baktı.
Onların konuşmasına şahitlik ettim, benim hakkımda konuşuyorlardı. Kuzguna 'sus' isareti yaptım.
Adam beni yanına çağırdığında ciddi anlamda ufak çaplı kalp krizi geçirmiş olabilirim.

"Sen Asır Demir misin?," dedi tek eliyle başını kaşıyıp.

Onu tanımamazlıktan gelip, "Evet beyefendi," dedim.

"Annenin adı merve mi?"

"Evet."

"Sen o'sun."

"Kimim beyefendi anlayamadım?"

"Asır ben baban," dedi ve ayağa kalktı.

"Benim babam öldü."

Daha sonra kuzguna döndüm.

"Çakır'a söyle, eve gidiyorum ben."

Kuzgun kafasıyla onayladı beni.

Dışarı çıktığımda arkamdan geliyordu.

Onu umursamayarak arabaya bindim, o da kendi arabasıyla takip etti beni eve kadar.

Hızlıca eve girdim. İlk önce kızlarımı öpüp sevdim, daha sonra da Asel'e sarıldım.
Onu ellerinden tutup koltuğa oturttum.

"Asır bir şey mi var?"

"Var gibi ama yok da gibi."

"Ne?"

"Babam."

"Baban?"

"Restoran'da gördüm ve benimle konuştu."

"Kıyamam," dedi ve sarıldı.

Size bu olayın devamını ilerde anlatacağım fakat bu yazının ana konusu, yani duygularımdan düşüncelerimden bahsedelim.

Bu bir; komşuya, kardeşe, eşe küsme konusu değildi.
Baba kavramı benim için 8 yaşından sonra bitti.
Onun karşısında dayak yerken keyifle hiçbir şey yapmadan izlemesi, bardağından içkiyi yudumlaması, kahkaha atışı, eve başka kadınlar getirip annemi dövüp sokağa atması... Bazen onun bakış açısından bakıyorum. Daha doğrusu bakmaya çalışıyorum. Her ne kadar inkar etmiş olursam olayım, bir babaya ihtiyacım vardı, veya baba rolü verebileceğim birine.
Örnek alabileceğim birine ihtiyacım vardı.
Herkesin ihtiyacı var. bırakıp gitmişse, piç gibi bırakmışsa ortada dahi, nefret edemedim. Anlamaya çalıştım bazen onu. Belki de o da beni özlüyordur, belki de o da istememiştir böyle olmasını derdim, diyorum.
Ancak yine de biliyorum ki o böyle olmasını istedi.
Ona sadece kızdım, yüzüne yüzüne bağırmak istedim aynı bugün olduğu gibi.
Hayata giriş kısmında, herkesin arkasında bir destek figürü olarak baba insanlarını gördükçe, çevrendeki insanların babalarını el üstünde tutmaları, kendi babanızın başkalarını el üstünde tutması kadar boktan bir duygu yoktur.
Onu hatırladıkça sanki eski ben'i hatırlıyormuşum gibi oldu.

Tek gecelik ilişkiler, kadınlar, kızlar, içki, şehvet ve seks.

Aslında bundan önce ne kadar da babama benziyordum, artık benzemiyorum.

Ve Tanrı soruları yarattı.

Neden, neden ben, neden bu adam benim babam, falan filan.
Bugüne kadar gördüğüm ve kıskandığım tek şey babalarına sarılan çocuklar ve onlara sarılan babaları.
Neden hayata yenik başlatır bu gibi babalar çocuklarını, ben o yaşta o kadar boktan olaya rağmen yürümeye çalışırken neden beni hep geriye çektin baba?

Ve Tanrı karanlığı yarattı.

Ben hiç karanlıktan korkmadım. Hem de hiç.
Karanlık bana düşünme gücü verdi.
Her gece yetimhanede görevli kadın uyumamız için onca tehdit savurup lambayı kapatıp gittiğinde ben hiç korkmadım mesela.
Karanlık kimine göre kurtuluş, kimine göre masumiyet, kimine göre özgürlük, kimine göre ise kötülüktür. Ya da sadece yaralarınıza pansuman yapma zamanının geldiğinin habercisidir.

Bende ortaya çıkan masumiyetti ilk başta. Öldürücü bir masumiyet. Yavaş yavaş daha o zamanlardan beynime kazınmış olan kötülüğü kendi ellerimle işledim içime.
Sonra en başından beri kaderime yazılmış olan, altın saçlı, utanınca kırmızılaşan burnu olan güzel bir kadın girdi hayatıma- ki hep hayatımdaydı- beni değiştirdi.
Bir de şu var, bir toplumda herkes normal olmamalı değil mi? Sen, ben normal olursak nasıl işler bu düzen? Nasıl kendi pisliğini, pislenmiş ruhların, zehirlerin, paslı bedenlerin ve ve pislik düşüncelerin kurbanı kim olacak?

Siz siz olun, biri size mantıklı bir sebep çerçevesinde "Babamdan nefret ediyorum." Derse "Ama o senin baban," demeyin. Bu çok küstahca bir kelime.  Zira sizin çocukluk kahramanınız, başkalarının yapayalnızlığı olmuş olabilir. Ve sizin mutluluğunuz, nefret edenin kalbindeki kağıt kesiği olabilir.

YAZ YAĞMURUM (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin