6. Bölüm

477 50 31
                                    

Sisler içinde yürüyordu. Sonsuz karanlık... Kehanet... Gün doğumu... Aklında uçuşan kelimeler başını döndürüyordu. Sisin içinde belli belirsiz bir silüet gördü. Küçük bir oğlan çocuğu. Yanına gitti çocuğun. Çocuk tepeden tırnağa ıslaktı ve titriyordu. Yeşim üzerindeki hırkayı çıkarıp çocuğa verdi. Ama çocuğun ona bakmasıyla geriye doğru sendeledi. Çocuğun gözlerinde... Katıksız bir nefret görmüştü. Korkudan güçlü bir nefret. Etrafını saran nefes alışverişlerinin seslerini bedeninde hissetti. O kadar güçlenmişti ki sesler kulaklarını tıkamasına rağmen beyninde yankılanmaya devam ediyordu. Korku iliklerine işlerken çığlık atmak istedi...

Ve bir tokat yedi. Yeşim gözlerini açtığında Poyraz onun üzerine çıkmış ayılması için tokadı basmıştı.

"Yeşim, kendine gel! Hadi Yeşim uyan."

Yeşim kaşlarını çattı. 

"Çekil üzerimden Poyraz. Ne yaptığını sanıyorsun sen?"

Poyraz afalladı. Yeşim'in kıpkırmızı suratına baktığında ne yaptığını ve kızın ne düşündüğünü anladı. Ardından kahkaha atmaya başladı. 

"Üzgünüm. Gerçekten çok üzgünüm."

Yeşim sadece ters bir bakış atmakla yetindi. Mehmet bir çırpıda kolundan kaldırıp ona destek oldu.

"İyi misin Yeşim? Bizi çok korkuttun."

Yeşim birden ürperdiğini hissetti.

"İyiyim de... Neden ıslağım?" 

Yeşim bayılınca yüzüne gereğinden fazla su döken Nergis gözlerini kaçırdı. Yeşim ona sitem dolu bir bakış attıktan sonra bir of çekti. Nergis durumu toparlamak istercesine atıldı. 

"Hadi Merve biz beraber Yeşim'i evine bırakalım."

Yeşim itiraz edecekti ki Poyraz atladı. 

"Bu saatte üç kız nereye acaba? Siz gidin ben bırakırım onu evine."

Merve hemen itiraz etti.

"Saçmalama Poyraz abisi görürse senin parçalarını zor buluruz. Sen evine git biz hallederiz."
Poyraz küskün bir çocuk gibi başını eğdi. Kızları incitmek istemiyordu. Onun bu halini tuhaf bulan Yeşim birden canlı bir kahkaha attı. Sonra aniden aklına gelen bir düşünceyle donup kaldı. Bayıldığı an gördüğü çocuğu anımsamıştı. 

Neyse ki Poyraz henüz Yeşim'in suratındaki ifadeyi anlayamadan Merve Yeşim'i kolundan çekti. Poyraz onun soluk tenini az önce bayılmasına yordu. Merve herkese iyi geceler diledi.

"Hadi gençler herkes evine. Benim de yapmam gereken çok şey var daha."

"Ne o, yakışıklı bir çocukla mı çıkmaya başladın?" diye takıldı Nergis.

Merve cevap vermek üzereydi ki Yeşim yorgun bir sesle konuştu. 

"Evet, her neyse kızlar. Başım hafifçe dönüyor. Eve gidip dinlenmek istiyorum."

Merve usulca onayladı ve Yeşim'in sokağın sonundaki eve bıraktılar. Annesi kızın solgun yüzünü fark edip tonlarca soru sorsa da Yeşim kibarca dinlenmek istediğini söyleyip odasına çekildi. Yatağına uzandığında çocuğun donuk yeşil gözleri aklına geldi. Yatakta epey döndükten sonra huzursuz bir uykuya daldı. Tehlikenin koynuna girdiğinin farkındaydı, ama yalnız insanların kaderleriyle başbaşa kalmalarına izin veremezlerdi.   

Geri dönme vakti geldi..

Poyraz bahçeli şirin evlerine son bir defa baktı. Evden çıkmadan önce annesine sıkıca sarılmış, babasının elini öpmüştü. Abisini bisiklet tamir ederken yakalamış ve onunla da vedalaşmıştı.   

Babası bir şeyler sezmişti belli ki, soran gözlerle oğluna bakıyordu. Poyraz ilk defa gülümsedi babasına. 

"Endişelenme baba, akşama dönerim."

Korkuyordu, ama korkusunu belli etmedi. Babası gülümsedi.

"Güle güle git oğlum. Yalnız bahçenin kapısını kapatmayı unutma."

Poyraz içten bir gülümseme daha yolladı babasına. 

Merve de korkuyordu ve korkusunu ilk defa çevresindekilere sezdirmemeyi başarmıştı.
Annesine her şeyi anlatırdı, ama arkadaşlarını zor duruma düşürmek istemiyordu. Kendisini tekrar psikiyatri kliniğine düşürmek de istemiyordu. O yüzden sustu. Ama o bir şey saklayamazdı, her halinden anlaşılıyordu durumu. Neyse ki psikiyatristi ailesine Merve'yi hiç bir konuda sıkboğaz etmemeleri gerektiğini söylemişti. 

Haliyle evdeki herkesin dikkatini çekmişti.

Ama o bu durumu umursamamayı tercih etmişti.

Parkta buluştuklarında güneş saati öğleden sonra ikiyi gösteriyordu. Bu sefer büyük kayın ağacının altında buluştular. Ellerini avuçları göğe bakacak şekilde üst üste koydular ve en üstte bulunan Yeşim'in avucunun ortasına safiri koydular. Yeşim avucunu kapattı. Diğerleri de öyle. Mavi bir ışık onları surlara yakın bir yere ışınladı.   

Hava kararmak üzereydi. Acele etmeliydiler. Fakat son anda üzerlerine doğru gelen atlıları gördüler. Atlar neredeyse onları ezecekti, tam zamanında sola doğru hamle yaptılar. Çevrelerinde atlarla dönen adamların niyetleri hiç iyi değildi. Kılıçları olmadığından savunmasız kalan gençler gerçekten korkuyorlardı. 

Kırklı yaşlarda, uzun sakallı bir adam kızlara yaklaşıyordu. Poyraz hemen
"Ne istiyorsunuz? Bırakın onları. Bende altın var." dedi. Hızlı nefes alıp veriyordu ve kalp ritmi bir süre daha normale dönmeyecek gibiydi. Sakallı adam gülümsedi.  

"Para varsa kızlara dokunmam adamım. Yoksa.." Nergis'e dikti gözlerini. "Bu piliçlerin hepsini alırım."

Yeşim tek çarenin safiri vermek olduğunu düşünen Poyraz'ın çelik mavisi gözlerine bakıp hızlıca kafasını salladı. 'Safir olmaz. Safiri veremezsin.' Poyraz 'Başka çarem yok' der gibi Yeşim'in gözlerine baktı. Yeşim bir anda kararını verdi. Rüyasının gerçek olması gerekiyordu. Başka şansı yoktu.

Bir anda onu tutan iri haydutun elinden sıyrıldı, delicesine önündeki çayırlıkta koşturmaya başladı. Haydutlar onu kovalarken o rüyanın kendisine bel bağlayarak haykırdı Yeşim.
"Ankaaaaaaaa!? Bilgelerin bilgesi yüce Anka, lütfen bize yardım et!"

Herkese merhabalar. Çok da heycanlı bir yerde kesmişim, neyse. Söylemek istediğim birkaç kelam var. Onları söyedikten sonra bölümü kapatacağım. Biliyorsunuz serinin üçüncü kitabını yazıyorum ve bu üç kitabın da 'konu bakımından' hiç ortak noktaları yok. Yani, bu hikaye Gece Avcısı' na belli yerlerden bağlı olsa da birazcık başına buyruk bir hikaye. Üçüncü kitap da aynı şekilde oldu. Sizce bu büyük bir sorun teşkil eder mi? Yorum kısmında beraber tartışalım bunu. Iyi okumalar...

Zaman Yolcuları [ZAS -2] (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin